Seçimler ve Denge


“Dengeye ulaşmak için karşıtını beslemen gerekir.”

[Carl Gustav Jung, Kırmızı Kitap]

Dengelenme için yeni bir boyut, yeni bir düzlem gerekiyor. Bunun adına alma-verme dengesi diyebiliriz. “Kaybederek kazanmak” ise kadim bir stratejidir. Otoritenin stratejik aklı, yeri geldiğinde amaçlarına uygun mağlubiyetler kurgulayabilir.

Yönetenin yönetme ve kontrol yöntemleri, içinde olduğumuz dönemde hayli gelişmiş, daha incelikli, daha asimetrik bir muhtevaya ulaşmıştır. Sistemin gerçek karşıtları, kontrollü muhalefet kurgusu içinde büyük ölçüde yutulmuştur. Yani, doğrudan düzenin varlığını tehdit eden potansiyel bir gücü ve dinamiği temsil eden halk yığınları, plastik bir muhalefet bloğunun sınırlarına hapsedilmiş durumdadır. Bu muhalefet bloğu, hâkim sermaye düzeninin gizli elidir. Düzene karşı çıkışların kontrol edilmesi, ortaya çıkabilecek isyanların etkisizleştirilmesi ana görevidir; tıpkı yalıtkan bir malzeme gibi, hâkim sermaye düzenini alt sınıfların devrimci öfkesinden korur, kollar. Bu muhalefet bloğunun, pandemi faşizminin icrası noktasında nasıl kolaylaştırıcı bir rol üstlendiği, egemenlerden daha çok kısıtlama, kapanma ve aşı zorunluluğu talep ettiği hatırlanabilir.

Kitleler nazarında, tam da düzen içi yolların tükendiğine dair hissiyatın yükseldiği bir noktada “zafer” tattırıldı. Yılların verdiği yenilmişlik, çaresizlik ve öfke, Mart 2019 seçimlerinde bir “İslamcı” ve bir “ülkücü” başkan ile bastırıldı. “Her şey çok güzel olacak” illüzyonu, kitlelere gayet başarılı bir şekilde yedirildi. Bu yolla toplumda yeni bir denge tesis edildi ve bu dengeden herkes memnun kaldı, zira İstanbul, Ankara, Adana gibi devasa bir şekilde şişmiş belediye yönetimleri ve bunların ölçüsüz-kontrolsüz harcamaları ancak iktidarın kaybederek düzeltilebileceği bir durumdaydı. Cumhur İttifakı, gelen tufanı (Kovid-19) iyi bildiği[1] için bu süreçte üzerinde kambur olabilecek büyük şehirlerin yönetimlerini muhalefet bloğuna terk etti. Muhalefet de nihayet kazandığı büyük belediyelerle rant paylaşımından pay alabileceği için mutluydu. Ancak iş, ülkenin ana istikametinin orta ve uzun vadeli iktisadî programlarının ve jeopolitik yönelimlerinin belirlendiği 14-28 Mayıs 2023 seçimlerine gelince farklı bir mahiyete büründü. Bu seçimlerde muhalefet bloğunun ana unsurları, adım adım icra ettikleri politik kurgularla, ince işçiliğe dayanan kitle kontrol yöntemleriyle ülke yönetimini Cumhur İttifakı’na ve Erdoğan liderliğine bıraktılar.

31 Mart’ta ise büyük bir mağlubiyetten sonra halkın karşısına çıkamayacağı beklenen Erdoğan, gayet soğukkanlı hatta coşkulu bir tonda, tekleme, yalpalama ve  tereddüt yaşamadan konuştu. Düzenin bütün projeksiyonlarını ve plânlarını soğukkanlılıkla ifade etti. Orta Vadeli iktisadî programın devam edeceğini vurguladı. Konuşmasında, nerede olduğunu, nasıl bir zemine bastığını bilen, perspektifi net bir görüntü veriyordu. Satır aralarında herhangi bir belirsizlik ve bilinç bulanıklığı yoktu. Erdoğan’ın hâl-i pür melal olması beklenirken, o, teskin edici konuşmasıyla seçimleri kapatıyordu.

Bugün yerel seçimlerde ortaya çıkan tablodan, yani Cumhur İttifakı’na bağlı belediyelerin kaybedilmesinden dolayı Mehmet Şimşek’in memnuniyet duyduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Orta Vadeli Program dolayımında, meselenin ekonomi-politik boyutu belirleyici olmuştur. Mehmet Şimşek, pandemi sürecinde özellikle enflasyon vb. araçlarla gerçekleştirilen servet transferi ve mülksüzleştirmenin yarattığı toplumsal hasarı yeni bir denge noktasına kavuşturmak üzere getirilmiştir. Nurettin Nebati döneminde enflasyon, yüksek kur, yüksek üretim ve yüksek ihracata dayalı iktisadî yönelim birçok noktada ciddi bir “ısınmaya” yol açmıştı, öyle ki Türkiye pandemi döneminin en çok büyüyen ülkesi olmuştu. Dikey yönlü bu büyüme ve ekonominin “kontrolsüz” ısınması, bir soğuma ve yeni bir yatay seyri gerektirdiği noktada Mehmet Şimşek ekibi ekonomi yönetimine getirilmiştir. Dolayısıyla, içinde olduğumuz süreçte daha çok yerel seçimler bağlamında ortaya çıkan manzarada Mehmet Şimşek ve açıklanan Orta Vadeli Programın ana belirleyici olduğunu söyleyebiliriz.

***

14-28 Mayıs 2023 seçimlerinde tüm denklemi değiştiren YRP’nin, nasıl olmuşsa birden bire AKP dışı bir konuma kavuşmuş olması hayatın olağan akışı içinde görülmemelidir. YRP, pandemi politikalarının Cumhur İttifakı’nda yarattığı yıpranmaları aza indirmek, pandemi faşizminden kaçan kitleleri toplamak için bir sigorta olarak devreye sokulmuş, kritik bir noktada ise bu misyona uygun olacak şekilde 14-28 Mayıs seçimlerinde Cumhur İttifakı’na can suyu olmuştu. 31 Mart seçimleri, içinde bulunulan koşullar itibariyle devlet ve burjuvazi için değersiz bir seçimdi. Asıl seçim 14-28  Mayıs seçimleriydi; Kılıçdaroğlu’nun başını çektiği muhalefet bloğu, Erdoğan’a ve Cumhur İttifakı’na ülkenin yönetimini altın tepside zaten sunmuştu.

***

Bu seçimlerde Kars, Bitlis, Şırnak ve Van meselesinin farklı bir mahiyeti olduğu anlaşıyor. Devlet, gerçek anlamda, özel durumundan dolayı Hatay’ın da içinde bulunduğu bu illeri almak istedi ve aldı.[2] Hatay, CHP ve TİP’in ikramıyla alındı. Kars, Bitlis ve Şırnak’ın ise buraya taşınan asker ve polis oylarıyla alınacağı Ümit Özdağ’ın aylar önceki açıklamalarında[3] mevcuttu. Devletin bu yöntemlere neden yalnızca bu illerde ihtiyaç duyduğu tabiî ki ilgi konusu olmadı. Söz konusu iller ve Van özelinde yaşanan meseleler Zengezur Koridoru ve Kalkınma Yolu’yla ilgilidir. Koridor ve Yol ekseninde ortaya çıkabilecek gelişmelerde, buralarda sorunsuz bir yönetim istendiği anlaşılmaktadır.

Devletin yakın zamanda büyük önem verdiği, enerjisini ve çabasını harcadığı iki temel konu var; biri Zengezur Koridoru’nun açılması, diğeriyse Kalkınma Yolu’nun realize edilmesi. Özellikle Kalkınma Yolu’nun Irak ile birlikte inşasının hızlı bir şekilde yapılması, PKK nezdinde Kürtlerin pozisyonuna bağlı.[4] Devletin Kürt hareketiyle barışçıl bir yol tutturması yahut büyük bir çatışmayı göze alması gerekiyor. Çatışma ve savaş hâli bu süreci ancak geciktirir ve belki de gerçekleşmesini temelli engeller. Bölgede masif yapılı askerî bir gücün gölgesinde ve bu gücün varlığına rağmen Kalkınma Yolu’nun realize olması beklenemez.  Askerî yöntemlerin çözüm olmadığı noktada Türk ve Kürt burjuvazisi bu tıkanmayı yeni bir çözüm/barış/açılım süreciyle karşılamak zorunda kalabilir. Erdoğan önümüzdeki dönemde “demokratik”, uzlaşmacı, itidalli bir kostümle halkın karşısına çıkabilir, zira buna yönelik işaretleri 31 Mart sürecinde verdi. Demirtaş’ın Erdoğan’a yazdığı söylenen mektubun da bu düzleme oturduğu, ayrıca eğer bu okuma doğruysa Demirtaş’ın tahliyesinin de yakın olduğu söylenebilir. Hatta 31 Mart’tan sonra yükseltilen yeni anayasa söylemleri, 1921 Anayasası vurgusu vb. gelişmeler yine aynı sürece dair konu başlıklarıdır. Bu bağlamda “Türkiyelilik” retoriğinin yeniden çok konuşulacağı bir dönemin eşiğinde bulunduğumuzu belirtmek gerekiyor.

***

6 Şubat Depremi sonrasında iktidar yahut muhalefete mensup hiçbir siyasinin, birbirlerinin imar suçlarına karşı ses çıkarmadığını hatırlamak ve hiç akıldan çıkarmamak gerekiyor. Defaatle ifade ettiğimiz üzere, meydanda iktidar veya muhalefet unsurları olarak arz-ı endam eden politik özneler aynı takımın oyuncularıdır. Düzen, içinde olduğumuz momentte muhalefete yerel yönetimleri/belediyeciliği, kadınlara muhtarlığı bıraktı. Bu bir imkândır ancak muhalefet bloğunun bu imkânı halk için hayırlı bir sürece evriltme niyeti, ahlâkı ve yeteneği yoktur. Beşiktaş’ta çıkan yangında ölen işçiler ve buna verilen tepkiler ortadadır. Bir aile apartmanı olarak kullanılan 16 katlı binanın zemin kat ve eksi katlarının gece kulübü olarak kullanılabilmesi, şikâyetlere rağmen Beşiktaş Belediyesi’nin bir inceleme ve yaptırımda bulunmaması işçileri ölüme sürüklemiştir. Bu yangın ve işçilerin ölümleri bir AKP belediyesinde yaşansaydı eğer, bugün CHP belediyesini zorda bırakmamak adına susanların, kuru laflarla “sürecin takipçisi olacağız” şeklinde felâketi geçiştirmeye çalışanların nasıl davranacağı gayet iyi biliniyor.

***

Burjuvazi kenetlenmiş ve güçlü durumdadır. Dahası, uluslararası ortaklarıyla eşgüdüm hâlinde bir süreç yürütmektedir. Toplumu tepeden tırnağa “seçim” başlığına kilitleyen Türkiye burjuvazisi çok geniş bir harekât alanına sahiptir ve sistem karşıtı güçlerin muhalefet bloğu içinde seyreltilmesiyle birlikte boşalan alanlarda oldukça rahat bir şekilde at koşturmaktadır. Toplumsal mücadele kanallarının ve imkânlarının “seçimler” başlığı altında toplanması; alt sınıfların bastırılması, kontrolü ve mülksüzleştirilmesi için meşru bir zemin sunmaktadır.

İrfan Özgül

5 Nisan 2024

Dipnotlar:

[1] 2019 Mayıs’ında yayımlanmış olan salgın hastalık temalı genelgeler, gelen tufanın bilindiğini göstermektedir.

[2] AKP adayının mensubu olduğu aşiretten dışlanması (“Ailemizin adını kirletme” minvalinde çokça paylaşım yapılmıştır), yargıdaki AKP-MHP gerilimi ve henüz bilemediğimiz başka nedenlerden dolayı Van’daki müdahale geri alınmıştır.

[3] “Özdağ: Kars ve Iğdır’da DEM Parti’nin kazanmaması için MHP’yi destekleyeceğiz”, 15 Ocak 2024, Sol; Özkan Öztaş, “AKP-MHP’den Kars’a taşıma seçmen operasyonu: Orduevine, çevik kuvvet misafirhanesine binler dolduruldu!”, 5 Ocak 2024, Sol.

[4] Bu noktada İran’la da bir anlaşmazlık ve sürtüşme mevcuttur.