Türkiye’nin içerisinden geçtiği sürecin kavranması bakımından son bir yılın muhasebesi zaruri görünmektedir. Olan biteni, haberci ve yorumcuların sığ bakışından kurtularak anlayabilmek için ekonomi politik tahlil gerekmektedir.
İçeride Taraflar
Günümüzde hâkim toplumsal ilişkilere, üretim araçlarının toplumsal hâkimiyetini elinde bulunduran burjuvazinin iç rekabeti ve işçi sınıfını kontrol altında tutma hamleleri yön vermekte; hâkim ideoloji, burjuva ideolojisi olmakta; işçi sınıfının burjuvazinin ideoloji ve siyasetine bağlılığı, onun burjuvaziye olan –ve giderek derinleşen– ekonomik bağlılığının bir neticesi olarak ortaya çıkmaktadır. Bu durum, özellikle sosyalist hareketin güçten düştüğü zamanlarda daha da belirginleşmektedir. Neticede ekrana yansıyan güncel siyaset, ağırlıklı olarak, burjuva klikler arasındaki perde arkası kavgaların yansımaları biçiminde tezahür etmektedir. Çağımızda emperyalizmin küresel yayılımı, ülkesel kliklerin emperyal kliklerle ileri düzeyde entegrasyonunu sağladığından, emperyal kliklerin kavgaları yerel bağlaşıklarınınkiyle senkronize bir hâl almaktadır.
Türkiye bakımından bahsi geçen senkronizasyon, İkinci Paylaşım Savaşı’nın ardından ABD’nin dünya sathında ve özellikle Orta Doğu’da, İngiltere ve Fransa karşısında ağırlığını koymasıyla daha belirgin bir hâl almıştır. Türkiye’deki tayin edici siyasî damarları, ana hatlarıyla şöyle ifade edebiliriz:
1. İçeriden dışarıya yayılma ihtiyacı 1980’lerden beri görünür bir hâl alan imalat sanayii ve buna zamanla eklemlenen enerji sanayii, yine 80’lerden itibaren yeni ihtiyaca binaen reorganize edilen savunma sanayii kliği, bu kliği temsilen merkezinde bugün MHP’nin durduğu, her düzen partisine yaygın siyasî ağ.
2. Türkiye formel sınırları haricinde, yayılma gayesi gütmeyen, sınırlı iç üretim ve ihracat ile kurulu uluslararası düzene tâbi, legal finans politikası takip eden, bugün merkezinde CHP’yi yöneten ve operasyon yemekte olan, her düzen partisine yaygın siyasî ağ.
Birinci sırada bahsettiğimiz ağın ikinci ağla sıklıkla karışan görüntüsünü netleştirmek için, artık gün yüzüne çıkan Koç ailesi-MHP ilişkilerine, Koç ailesinin enerji piyasası hâkimiyeti ve savunma sanayii yatırımlarına büyüteç tutmak gerekir. Ekonomi politik analizden yoksun bakış, kültürel kodlar üzerinden Koç ailesini CHP’ye yakıştırmakta, bu aileye teslim edilen enerji devi firmaları görmemekte, kamu iştirakleri hariç tutulursa, devlet kontrollü girilen bir saha olan savuma sanayiinde ilk sıralara yaklaşan Koç yatırımlarını gözden kaçırmaktadır. Bir başka büyüteç olarak TÜSİAD operasyonuna bakılabilir. Operasyon, perde arkasına çekilen büyükleri değil, son yıllarda öne çıkan ihracatçı Orhan Turan gibileri yemiştir. Ali Koç’un Fenerbahçe macerası da çeşitli veriler sağlamaktadır. Son başkanlık yarışında verilen açık MHP desteği çarpıcıdır. Yine 17 Ağustos 2024’te oynanan olaylı Göztepe-Fenerbahçe maçında Ali Koç’un yere düşürülmesini takiben Koç’la Emniyet görevlileri arasında yaşanan gerilim, Emniyet tarafından âdeta alaya alınması, Koç’un iki gün sonra soluğu Devlet Bahçeli’nin yanında alması ve bu sefer kamuoyuna açık görüşme yapması, aracına kadar uğurlanması, devamında İzmir Emniyeti’ndeki spor şube müdürü ve spordan sorumlu emniyet müdür yardımcısının görevden alınması; devlet, sermaye ve emniyet gibi saflarda var olan klikleri işaret etmektedir.
Elbette bu saflaşma pürüzsüz değildir. Klikler içerisinde de iç çekişmeler mevcuttur. Savunma sanayii operasyonlarından Can Holding’in medya, okul ve hisselerine el konulmasıyla pek çok iç kavga su yüzüne çıkmaktadır. Bu operasyonlarda, davaları Ankara’dan İstanbul Adliyesi hâkimiyet sahasına çekmek icap ettiğinde, karşı kliğin soruşturmaları da araç olarak kullanılmaktadır. Yine klikler arası geçişkenlikler de yaşanmaktadır. Örneğin, İBB operasyonlarında “beşli çete” diye bilinen iş adamları radara girmekte, soruşturmalara dâhil olmaktadırlar. Bunlar, Türkiye’nin özgün tarihsel sınıf ve egemenlik yapılanmasının da etkisi altında gelişen ekonomi politik temelli olaylardır.
İçeridekilerin Dış İttifakları
2020’lere gelindiğinde küresel ölçekte yarattığı ekonomik şişkinlik ve yönetilemezlik, finans sermayesinin gemlenmesi ihtiyacını gündeme getirdi. Küresel para çevriminin yavaşlaması, buna karşın emtianın pahalanmasının ardından yoğun para basımı ve enflasyon üretimi, sermaye bakımından kısmi bir rahatlama yarattı. Bu işler pandemi şartlarında mümkün oldu. Bu şartlar altında, İngiltere kliği ile devam eden mesaisi 2016 darbe teşebbüsüyle ivmelenen Ankara merkezli devlet çekirdeği, Türkiye’nin ekonomik sınırlarını da gözeterek, Ukrayna Savaşı’ndan başlamak üzere daha dengeli bir zemine çekildi.
Durulan Suriye iç savaşında, 2021’den itibaren Türkiye ve İngiltere’nin İdlib hükûmeti üzerinde yoğunlaşan koruma ve iktidara hazırlama faaliyeti ilerlerken, bir yandan da 2023 seçimlerinden itibaren belirginleşen ABD etkisindeki grupların artan etkisi gündeme gelecektir. Bu etki, Türkiye’deki her iki klikte de etki yaratacak, 4-5 Kasım 2023 Kurultayı’nda CHP’de Batı finans çevrelerinin desteklediği, Biden figüründe cisimleşen ABD Demokrat fraksiyonuyla koordineli bir ekip idareyi ele alacak, İçişleri ve Dışişleri Bakanlıklarında ise ABD’nin, yine bölgemizde İngiltere’yle gerilimli, Trump şahsında temsil edilen yeni koalisyonuyla dirsek temasları etki gösterecektir. Son günlerde Türkiye’de gündemi işgal eden CHP kongre davalarının zemininde bu saflaşmaları da aramak gerekir. CHP’den karşı yana geçişler, AKP’den CHP’ye destekler de klikler içi yapısal gerilimlere koşuttur. Türkiye’nin siyasî ve askerî kapasitesinin, ekonomik kapasitesinin önünde gitmesinin de getirdiği uyumsuzluklar söz konusudur:
“Sermaye fraksiyonları arasındaki çekişme, devletleri dikine kesen bir yapıya sahip; aynı şekilde devletlerin tarihsel jeo-politik konumlanmaları da egemen oldukları ülkelerdeki sermaye gruplarından özerk hâller alabiliyor. 5’li çete olarak anılan ekibin esas işlevi, uluslararası kredi sisteminin Türkiye acenteliğini yürütmektir. Hazine garantili yatırımlar olarak da anılan kamu-özel iş birliği modeli (PPP), en nihayetinde hazine gelirlerinin finans kapitale açılmasının bir aracı. Diğer yandan bu model ile ödenen bedelin karşılığında Türk Devleti, sınırlarını aşan lojistik/ticarî/sınaî yatırımların ve onları takip eden askerî yayılmanın maddî alt yapısını temin ediyor; esasen Osmanlı’nın son zamanından tevarüs edilen bir denklemdir ve eski egemenlik sahalarına ulaşma sevdasını barındırır. Bu diyalektik, işin bölgesel yayılma kısmında, Türk devlet çekirdeğini (MİT, Genelkurmay ve nihayet Hariciye) ve imparatorluğunu yeniden tesise çalışan İngiltere’yi, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra bölgeye çöken ABD’yle karşı karşıya getiriyor. Bu noktada finans kapitalin Türkiye’deki siyasî uzantıları ABD’de başkanlığı yeni kaybetmiş ancak müesses gücünü yitirmemiş finans kapital siyasetiyle yan yana düşüyor. ABD’nin bölgemizdeki varlığının maddî zeminini teşkil eden CENTCOM, Demokrat Başkan Jimmy Carter döneminin eseridir, Obama’yla ve Biden’la güç kazanmıştır. Bu model genelde Türkiye’nin özelde ise Çebi’nin içine düştüğü gerilimi izah ediyor.”[1]
Bu temaslar, tarihsel ve yapısal gerilimler, Türkiye’deki ani ve sert siyasî hadiselerde ekilidir. Bu bakımdan, 24 Ekim 2024’te kaleme aldığımız “Türkiye’nin Ekseni” başlıklı yazımızı başlangıç noktası kabul edersek, bu yazının kapsamına giren, birkaç ay öncesinde gündeme gelen gelişmelerden bu yana bir izlek çıkarmaya çalışabiliriz.
–devam edecek–
Gökçe Kutlu
12 Eylül 2025
Dipnot:
[1] Gökçe Kutlu, “İçerde ve Dışarda Kanatlar Gerilirken: Jammerlar, Arabalar, Kameralar, Sızmalar”, 2 Mayıs 2025, Sosyalizm.