Loading...

Bir Yıllık Muhasebe (III)


Görünür siyasetin, toplumun kılcal damarlarına nüfuz kanalları son bir yılda gittikçe su yüzüne çıktı. Siyaset-futbol, siyaset-çete ilişkilerinden bahsetmekte, temelde yeni bir yön yok. Yeni olan, sistem içi çatışmanın yoğunluğuyla doğru orantılı biçimde, saha aşırı ısındığında, yer yer boğazlaşmalar yaşandığında, sokak bazında yürürlükte olan siyasal yönetim tekniklerinin bu sefer daha somut teşhis edilir bir hâl alıyor olmasıdır. Spor, mafya, infaz, hapsedilme pratiklerinde görülen açıklık ve pervasızlık bu minval üzerinedir. Geldiğimiz aşamada, sermaye sınıflarının yerel ve uluslararası ağları, legal siyasetin bu ağlardaki konumu, illegal aktörlerin bağları belirginleşmiştir. Meselenin ekonomi politiğine ilişkin önemli izlekler açığa çıkmaktadır.

Steven vs. Çobani

Ali Koç’un Fenerbahçe başkanlığı ve etrafında yaşanan hâdiselerin açık ettiği yönetim tekniklerini geçtiğimiz yazılarda kısaca tarif etmeye çalıştık. Türk yüksek sermaye sınıfının, özellikle 60’lı yılların sonundan itibaren, devrim tehdidine karşı kol kola yürüdüğü MHP ve onun temsil ettiği merkez devlet siyaseti, 2024 yılına gelindiğinde, toplumu iknada zorlanacağı işlere kalkışmak zorunda kalmıştır. Bu noktada futbolun devreye girmesi anlaşılır bir durumdur. Türk burjuvazisinin, rüşeym hâlinde olan Kürt burjuvazisiyle buluşma zemini de demek olan yeni süreç, Çobani sponsorluğunu mümkün kılmıştır. Bu firmanın –adından sahibinin profiline– simgelediği “Doğululuk ve Kürtlük”, bir yönüyle 1 Ekim 2024’te açık edilen, Türkiye’nin yeni güney siyasetinin toplum nezdinde normalleşmesi, bir yönüyle de sermayenin yeni hattına ilişkindir. Zaten Türkiye’nin güney siyasetinin belirlenmesinde, özellikle 80’lerden bu yana, sermayenin yayılma ihtiyacının payı büyüktür.

CIA okullarında tahsil gördüğü söylenen ve ön adı başkanlığı ile tanınır hâle gelen Steven Sadettin Saran, Koç için açıklanan MHP desteğine rağmen seçilmiştir. Steven’ın seçilmesi, Çobani’nin temsil ettiği eğilimlerin zıddına işarettir. Bu seçim, toplum nezdinde olağanlaştırılmak istenilenin olağan dışına itilmesiyle ilgilidir. Neticede yürütülen işlem, sadece Fenerbahçe taraftarı nezdinde sempati toplamaktan ibaret değildir; aslında meselenin “sempatiyle” tam bir örtüşmesi de yoktur. Mesele, yeni sürece ait sosyoekonomik ilişkilerin, Fenerbahçe gibi dev bir toplumsal ilgi odağında olağanlaştırılmasıdır.

Sermayenin ülke içinde, dar bir harekât alanında, finans sermayesinin anlık operasyonlarına bağımlı kalması ise ABD’nin Türkiye’ye biçtiği siyasî ve askerî rolle uyumludur. Bölgeden İkinci Dünya Savaşı sorununda silâh zoruyla atılmış olan İngiltere, yine bölgeden Birinci Dünya Savaşı sonunda silâh zoruyla atılmış olan Türkiye’yi Ortadoğu’da doğrudan ortak görürken, ABD doktrininde Türkiye’nin yeri daha araçsaldır. ABD Türkiye’ye baktığında daha çok, ucuz asker ve tampon bir ülke görmektedir.

Çin Ziyareti vs. ABD Ziyareti

Tayyip Erdoğan, ağustos sonunda, MHP’nin genel başkan yardımcısı düzeyinde dahliyle, Şanghay İşbirliği Örgütü toplantısı kapsamında Çin ziyareti gerçekleştirdi. Bu ziyareti, günler sonra Maocusundan TKP’lisine, karma bir devlet solu heyetinin Çin ziyareti takip etti. Grupta Aydemir Güler, Merdan Yanardağ, Haluk Hepkon ve Mehmet Ali Güller gibi isimler yer aldı. Yine günler sonra Bahçeli, Türkiye-Rusya-Çin ittifakı çağrısını yayımladı; Yanardağ bu çağrıyı televizyondan açıkça destekledi. Özetle, Çin ziyaretinin icrasından, ziyaret sonrası siyasî çağrısına ve sağının solunun eklemlenmesine, merkezde MHP’nin bulunduğunu teşhis edebiliyoruz. MHP bu eforu, ülke içinde yediği gollerin üzerine göstermek durumunda kalmıştır. Buraya bir sonraki yazıda daha detaylı döneceğiz ancak önce bu ziyareti BM Genel Kurulu kapsamında ABD’ye yapılan ziyaretle mukayese edelim.


Erdoğan’ın ABD’ye gidişinden dönüşüne kadar, ziyareti sızıntıların gölgesinde geçti. Önce Özgür Özel eliyle, Erdoğan’ın, Trump’ın oğluyla yürüttüğü görüşmeye, batmakta olan Boeing firmasının uçaklarını almanın da dâhil olduğu “patlatıldı.” Yola çıkarken bu sarsıntıyı yaşayan Erdoğan’ın dönüşü de sarsıntılı oldu. Uçaktaki gazetecilerden önceden soru toplandığı, yine diğer bir the muhalif figür olan Faruk Bildirici eliyle servis edildi. Tabiî sarsıntının büyüğü, Hakan Fidan’ın, yerli savaş uçağı projesinin ABD’nin motor vermesine bağımlı olduğunu söylemesiyle yaşandı. Fidan, yarattığı depremin yıkıntısını tamire dahi kalkışmadı; başkaları debelendi.

Sızıntıların ilk ikisinin MHP kökenli olduğundan şüphe etmemek “teorik zorunluluk” gereğidir. MHP, tam bir klik kavgası refleksiyle, ülkenin sokulmak istendiği yeni eksene karşı hamle yapmıştır. Fidan’ın hamlesi ise Batı yanlısıdır. Yine bir Yalçın Küçük tabiriyle ifade edecek olursak, devlette var olagelmiş bir çeşit Çandarlı Halil Partisi (ÇHP) eğilimi ve taktiği işlemiştir. Anlaşıldığı kadarıyla bugün cari olan tartışmada, bir grup, yerli savunma sanayi üretimi çabalarını sonu belli olmayan bir macera olarak görmekte, 80 yıllık ABD askerî tedarik hattının bozulmasını rasyonel bulmamaktadır. Fidan’ın uçak motorlarındaki bağımlılığı siyasal alanda ifşa etmesi ÇHP’li olduğunu göstermektedir. Çandarlı Halil’in Bizans’tan para aldığına inanmamız için hiçbir gerekçe yoktur; o, cüretini tehlikeli bulduğu karşı parti galip geldiği için, yeni düzenin kurulması kapsamında mecburen tasfiye edilmiştir; Halil’le ilgili rüşvet iddiası kriminalizasyonu sağlamak için ortaya atılmış olmalıdır. Fidan yerli ve millî bir Batıcıdır.

Çin’in ABD’ye uyguladığı sessiz nadir element ambargosunun ortasında, ABD ziyareti sonrası Türkiye’nin nadir elementlerinin ABD’ye açılacağının ifşa edilmesi de yukarıda özetlenen bağlamı sağlamlaştıran bir veridir.

CHP kongrelerinden yolsuzluk, mafya, kara para operasyonlarına ve sokak infazlarına kadar adliyeye düşen mevzular, ekonomi politiği takip etmektedir. CHP’yi yöneten global demokrat fraksiyonun geçtiğimiz eylül ayında parti başında tutunabilmesi, MHP’nin bir yıl sonra içine sürüklendiği yeni sarsıntılı dönemin dinamiklerine uygundur. Finans ve sanayi klikleri arasındaki düzen içi kavganın, 1848 Devrimi gibi tarihsel kökleri olduğu kadar, güncel yönleri de çoktur. Gelinen aşamada, finansçılar da sanayi sermayesi merkezli siyaset de kendi içinde parçalı ve kavgalıdır. Kliklerin iç çelişkileri İngiltere’nin kanatları arasındaki farkı, Trump’ın ve Erdoğan’ın arada kalmış pozisyonlarını, hatta MHP’nin içerisindeki gerginlikleri doğurur veya keskinleştirir.

ABD ziyareti ve sonrasında Filistin’de tesis edilen ateşkes, yeni kapılar aralamaktadır.

devam edecek

Gökçe Kutlu

9 Ekim 2025