Loading...

Donald Trump Gazze’yi “ABD Toprağı”na mı Dönüştürmek İstiyor? “Büyük İsrail”e Elveda mı?


Gazze’nin denizaltı doğalgazı rezervleri ABD’nin yetki alanına mı girecek?

Şubat ayının başında, yemin töreninden henüz iki hafta geçmişken Başkan Trump, Gazze’nin bir ABD toprağına dönüştürülebileceği yönünde sinyaller verdi. Amaç, bölgeyi lüks konut projeleriyle, malikâneler, rezidanslar, oteller ve kumarhanelerle “değerlendirmek.”

Yıkıntıların kaldırılıp şehrin yeniden inşa edilmesi kaç yıl alır?

Trump’ın yönlendirmesi doğrultusunda, Filistin halkı topraklarından zorla çıkarılacak ve yerlerinden edilecek.

Trump, Ürdün Kralı’na şöyle seslendi: “Mısır’ın bu insanları almasını isterim… Muhtemelen bir buçuk milyon kişiden bahsediyoruz ve biz de orayı tamamen boşaltır, ‘bitti artık,’ deriz.”

Devamında şunu ekledi: “Sizin daha fazlasını üstlenmenizi çok isterim çünkü şu anda tüm Gazze Şeridi’ne bakıyorum ve orası tam anlamıyla bir enkaz. Gerçek bir felâket.”

Başkan Trump ve Başbakan Netanyahu: Ortak Basın Toplantısı

Bu Milyarlarca Dolarlık Lüks Gayrimenkul Projesi Gerçekleşecek mi?

Muhtemel görünmüyor. Ana akım medyanın neredeyse hiç değinmediği ama esas olarak hedeflenen bir amaç var. Bu gizli ajandayı yıllar öncesinden sezmiş olan Felicity Arbuthnot, 30 Aralık 2013 tarihli makalesinde şu öngörüde bulunmuştu:

“Eğer her şey plâna göre giderse, İsrail büyük bir doğalgaz ve bir miktar petrol ihracatçısı olacak.”

Arbuthnot burada, Filistin Devleti’ne ait olan Gazze açıklarındaki deniz doğalgazı rezervlerine atıfta bulunuyordu.

Bugün gelinen noktada ise, Netanyahu hükûmeti bu deniz rezervlerini ilhak etmeye hazırlanıyor. Bu da şu anlama geliyor: İsrail, yalnızca Gazze’yi topraklarına katmayı değil, bütün bir halkı ve ülkeyi haritadan silmeyi amaçlıyor.

Gazze açıklarındaki doğalgaz rezervleri Filistin’e aittir. Ancak İsrail’in Gazze’ye karşı savaşı, 7 Ekim 2023’ten çok daha önce, bu deniz kaynaklarının açıkça çalınmasıyla başlamıştı. Bu rezervler, Doğu Akdeniz’deki Levant enerji havzasının bir parçasıdır; milyarlarca dolarlık potansiyeli barındıran geniş bir enerji koridorunun içinde yer alır.

Yani mesele yalnızca askerî işgal değil, aynı zamanda enerji kaynaklarının gasp edilmesidir. Gazze halkına yönelik sistematik şiddet, bu yağmanın üzerini örtmek için kullanılan bir sis perdesinden ibarettir.

Filistin’in enerji kaynakları çalınırken, dünya “barış süreçleri” adı altında sahte diplomasi oyunlarına kilitlenmiş durumda. Gerçekteyse burada yaşanan, emperyalizmin klasik yöntemlerinden biridir: yeraltı ve denizaltı kaynakları tespit edilir, yerli halk düşmanlaştırılır ve topyekûn bir tasfiye plânı devreye sokulur.

İsrail’in “güvenlik” adı altında yürüttüğü bu süreç, kapitalist dünya düzeninin gözetiminde enerji üzerinden yürütülen modern sömürgeciliğin en net örneklerinden biridir.


Güncel Gelişmeler: Netanyahu İçin İşler Hiç de Yolunda Gitmiyor

Washington’un niyeti, “Büyük İsrail” projesini nihayetinde rafa kaldırmak.

Trump ile Netanyahu arasında kapalı kapılar ardında bir gerilim yaşanıyor. Henüz kamuoyuna yansımamış olsa da bu çekişme, Ortadoğu’daki emperyal çıkarların yeniden şekillendiğine işaret ediyor.

ABD’nin asıl amacı, Gazze’yi bir tür “Amerikan Toprağı”na dönüştürerek Netanyahu hükûmetinin Gazze açıklarındaki doğalgaz sahalarını ilhak etmesini engellemek. Oysa söz konusu kaynakların yönetimi, hâlihazırda İsrail Enerji Bakanlığı himayesinde başlatılmış durumda (ayrıntılar aşağıda).

Gizli görüşmeler sürüyor. Reuters’ın 7 Mayıs 2025 tarihli haberine göre, “ABD öncülüğünde bir yönetim” oluşturulması gündemde (diğer adıyla Amerikan Toprağı statüsü):

“Yüksek düzeyli istişareler, Gazze’nin silâhsızlandırılması ve istikrara kavuşturulmasına dek geçici bir süre görev yapacak ABD’li bir yetkilinin başında olacağı geçiş hükûmeti etrafında şekilleniyor… Bu ABD öncülüğündeki yönetimin ne kadar süreceği için belirli bir takvim öngörülmüyor; durum sahadaki koşullara bağlı olacak.”

ABD’nin Ortadoğu politikası, zamanla “Büyük İsrail” projesinin önüne geçecek. Bu da Siyonist anlatının yön değiştirmesi anlamına geliyor. Netanyahu bir figüran. Peki İsrail’de bir rejim değişikliği mi hazırlanıyor?

İsrail, Suriye’nin güney topraklarını işgal ederken, ABD projesi Gazze’yi Amerikan yasalarına tâbi bir bölgeye dönüştürmeyi hedefliyor. Bu, ABD’nin Doğu Akdeniz kıyı hattını (Mısır-Gazze sınırından Suriye’nin kuzey ucuna kadar uzanan Levant coğrafyasını) askerî olarak kontrol altına alma yönündeki daha büyük plânının bir parçası.

Aşağıda da belirtildiği üzere, İsrail Enerji ve Altyapı Bakanlığı, uluslararası hukuk açısından Filistin’e ait olan deniz bölgelerinde doğalgaz aramak üzere altı İsrail ve uluslararası şirkete ruhsat verdi. Bu açıklama 7 Ekim 2023’ten sadece üç hafta sonra yapıldı.

Amerika’nın Levant Askerî Koridoru

Bu askerî koridorun idarî merkezi, Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta bulunan devasa Amerikan Büyükelçiliği. Nüfusu altı milyonu bile bulmayan bir ülkede yer alan bu elçilik, Londra’daki elçilikten on kat daha büyük. ABD’nin Irak’taki örtülü sömürge projesini yöneten Bağdat Büyükelçiliği’nden sonra dünyadaki en büyük ikinci Amerikan diplomatik misyonu konumunda.

Bu büyüklük tesadüf değil; burası Levant coğrafyasını kapsayan askerî yayılmacılığın, enerji sömürüsünün ve jeopolitik mühendisliğin lojistik üssü. ABD için Gazze bir insanlık trajedisi değil, bir “altyapı projesi.”


Bu fotoğraf, Lübnan’ın başkenti Beyrut’un kuzeydoğusunda inşa edilmekte olan yeni ABD büyükelçilik kompleksini gösteriyor. Denize hâkim bir tepede yer alan bu devasa yapı, sıradan bir diplomatik temsilcilikten çok, âdeta bir askerî karargâhı andırıyor. Yapı, şehrin tarihi merkezine yaklaşık 16 kilometre mesafede bulunuyor. Binanın mimarisi, güvenlik öncelikli bir “mega kale” mantığıyla tasarlanmış. Genişliği ve çok katlı yapısıyla dikkat çeken kompleksin Londra’daki ABD Büyükelçiliği’nin 10 katı büyüklüğünde olduğu belirtiliyor. Projenin maliyeti ise 1 milyar ABD doları. Bu ölçek, ABD’nin bölgede yalnızca diplomatik değil, jeopolitik ve askerî bir üs kurma niyetini açıkça ortaya koyuyor. Arka plânda görülen deniz ve şehir manzarası ise, bu devasa kompleksin doğrudan Doğu Akdeniz’e bakan stratejik bir konuma yerleştirildiğini gösteriyor –çn.

Irak’taki ABD “Büyükelçiliği”: Dünyanın En Büyüğü

Maliyeti: Şaşırtıcı bir şekilde 750 milyon dolar. 1350 devlet görevlisi ve binlerce taşeron çalışan görev yapıyor.


Fotoğrafta görülen yapı, ABD’nin Bağdat’taki büyükelçiliği. Bugün dünyadaki en büyük Amerikan elçilik kompleksi olarak biliniyor. Yapı, büyüklüğü ve mimarisiyle klasik bir diplomatik binadan çok, bölgesel güç projeksiyonunun bir parçası olarak dikkat çekiyor. Bağdat’taki bu elçilik, yalnızca iki ülke arasındaki ilişkileri değil, aynı zamanda bir işgalin idarî sürekliliğini temsil ediyor –çn.

Global Research Video: Michel Chossudovsky ve Drago Bosnic, 16 Mayıs 2025

Video: Gazze’nin Deniz Gazı Rezervlerinin Gaspı

2024’ün başlarında kaydedilmiştir.

Gazze’nin deniz gazı rezervlerine dair son gelişmeleri kapsamamaktadır.

İsrail Enerji Bakanlığı

Daha Temmuz 2023’te, İsrail Enerji Bakanlığı (IEM), Gazze açıklarındaki deniz doğalgazı rezervlerinin aranması için ihale sürecini başlattı.

7 Ekim olaylarının üzerinden yalnızca üç hafta geçmişken, Bakanlık (IEM), İsrailli ve uluslararası şirketlere deniz doğalgazı arama ruhsatlarının verildiğini duyurdu.

29 Ekim’de, İsrail hükûmeti adına Bakanlık, OBR4 olarak adlandırılan iki bölgede (Gazze ile İsrail kara sularının çakıştığı alanlarda) kazanan şirketleri açıkladı.

Bu şirketler şunlardı: Eni S.p.A (İtalya), Dana Petroleum (Birleşik Krallık merkezli, Güney Kore Ulusal Petrol Şirketi’nin bir alt kuruluşu), Ratio Petroleum (İsrail menşeli bir şirket).

Bu gelişme, Filistin halkının doğal kaynakları üzerindeki egemenliğini tamamen yok sayan ve uluslararası hukuka meydan okuyan bir enerji gaspı sürecinin kurumsallaştırıldığını gözler önüne seriyor.


Harita 1, Filistin Devleti’nin 2019 tarihli bildirisine uygun olarak ve Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi çerçevesinde belirlenen deniz sınırlarını göstermektedir.

Harita 2, ihaleyle kapsanan alanları göstermektedir. Kırmızı çizgiler, İsrail’in fiilen kendi imtiyaz bölgesi olarak çizdiği alanları ifade ederken; siyah çizgiler, Harita 1’de gösterildiği üzere, Filistin’in deniz sınırlarını temsil etmektedir.

İsrail, Harita 2’de yeşil renkle gösterilen ve Gazze kıyılarına bitişik deniz alanı olan G Bölgesi’nde doğalgaz arama ruhsatları verdi.

Dikkat çekici olan ise şu: G Bölgesi’nin yüzde 62’si1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi (UNCLOS) hükümlerine uygun olarak 2019 yılında Filistin Devleti tarafından ilân edilen deniz sınırlarının içinde yer alıyor. Filistin, bu sözleşmenin tarafıdır.


Bu belge, Filistin Devleti Dışişleri ve Gurbetçiler Bakanlığı tarafından yayımlanmış resmî bir bildiri. Üst bölümde Filistin arması yer alıyor. Belge başlığı, Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi çerçevesinde, Filistin Devleti’nin deniz yetki alanlarına ilişkin egemenlik bildirimini içerdiğini belirtiyor. Bu açıklama, Filistin’in uluslararası hukuka uygun olarak deniz sınırlarını ilân ettiğini ve doğal kaynaklar üzerindeki hakkını hukukî zeminde savunduğunu gösteriyor –çn.

İsrail, G Bölgesi’nde daha önce verdiği ruhsatlara ek olarak, Harita 2’de pembe renkle gösterilen H ve E Bölgeleri için de ihaleye çıktı.

H Bölgesi’nin yüzde 73’üFilistin’in ilân ettiği deniz sınırları içinde yer alırken, E Bölgesi’nin de yüzde 5’i bu sınırlara dahildir (Bkz: Adalah).

Daha fazla bilgi için, Bakanlığın basın bültenine bakınız.


Bu harita, İsrail Enerji ve Altyapı Bakanlığı tarafından Ekim 2023’te yayımlanan 4. Açık Deniz Doğalgaz İhale Turu kapsamında lisans verilen deniz alanlarını göstermektedir. Haritada yeşil renkle işaretlenmiş olan Zone G, uluslararası hukuk çerçevesinde Filistin’e ait deniz yetki alanının büyük bir kısmını kapsamaktadır. 2019 yılında Filistin Devleti tarafından, Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne uygun şekilde ilân edilen bu alan, Filistin’in deniz kaynakları üzerindeki egemenliğinin açık bir parçasıdır. Ancak İsrail, bu bölgeyi kendi kontrolü altına alarak, Zone G’yi Eni (İtalya), Dana Petroleum (Birleşik Krallık merkezli, Güney Kore bağlantılı) ve Ratio Petroleum (İsrail) gibi şirketlere ihale etmiştir. Zone H ve Zone E gibi diğer alanlar da aynı süreçte uluslararası ve yerli şirketlere tahsis edilmiştir. Harita, mevcut lisansların ve kira sözleşmelerinin bulunduğu bölgeleri de içermekte ve Doğu Akdeniz’deki enerji paylaşımının hangi siyasî ve ekonomik aktörler eliyle yürütüldüğünü gözler önüne sermektedir. Bu görsel, yalnızca bir ihale tablosu değil, Filistin’e ait doğal kaynakların, siyasî egemenlik hiçe sayılarak uluslararası enerji şirketleri aracılığıyla nasıl paylaşıldığını ve fiilî kontrolün nasıl el değiştirdiğini belgeleyen bir haritadır –çn.

Gazze: “Bir ABD Toprağı” mı? Trump, İsrail Hükûmetini Devre Dışı Bırakmaya mı Çalışıyor?

Yukarıda da belirtildiği üzere, İsrail’in Gazze’nin deniz doğalgazı rezervlerini gasp etmesi, Donald Trump’ın Gazze’yi “bir ABD toprağına” dönüştürme yönündeki yeni plânıyla açık bir çelişki içerisindedir.

Eğer Trump’ın “ABD toprağı” projesi hayata geçirilirse, milyarlarca dolar değerindeki Gazze açıklarındaki doğalgaz rezervleri İsrail tarafından yönetilmeyecek. Bu kaynaklar, ABD Hükûmeti’nin yargı yetkisi altına alınacak ve statü olarak Guam, Amerikan Samoası, ABD Virjin Adaları gibi ABD’nin denizaşırı 14 toprağından biriyle benzer hâle gelecektir.

Söz konusu olan, uluslararası hukuku hiçe sayan, sömürge tipi bir yağmadır. Petrol ve doğalgaz şirketleriyle yapılacak müzakereler, Washington ile doğrudan bağlantılı olacak şekilde “ABD toprağı” statüsündeki yönetim tarafından yürütülecektir.

“Topraklar, ait oldukları ve yönetildikleri ‘ana ülkenin’ egemenliği altındadır.” [ABD]

“Amerika Birleşik Devletleri’ne ait topraklar, federal hükûmetin gözetiminde olan, ülke içi alt-idarî bölgeler ve bağımlı topraklardır.”

Ayrıca şunu da unutmamak gerekir ki, (aşağıdaki haritada görüleceği gibi) Gazze açıklarındaki doğalgaz rezervleriMısır sınırından Suriye’nin kuzeyine kadar uzanan daha geniş bir kıyı doğalgaz havzasının parçasıdır.


Bu harita, İsrail ve Gazze açıklarındaki doğalgaz sahalarını ve Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanlarını göstermektedir. Açık maviyle gösterilen alan İsrail’in Münhasır Ekonomik Bölgesi (EEZ), koyu mavi alanlar ise İsrail’in kara sularıdır. Haritada ayrıca, İsrail-Lübnan arasındaki deniz sınırı anlaşmazlığına işaret eden “disputed zone” (tartışmalı bölge) ibaresi de yer alır. Gaz sahaları harita üzerinde adlarıyla belirtilmiştir: Leviathan, Tamar 2, Dalit, Mira, Sarah ve Mari-B gibi sahalar İsrail denetiminde gösterilirken, Marine 1 ve Marine 2 adlı sahalar Filistin bayrağıyla işaretlenmiştir ve Gazze açıklarında, Filistin’e ait deniz alanında yer almaktadır. İsrail’in EEZ sınırları, Gazze’nin güneybatısındaki bu deniz sahalarını da içine alacak şekilde çizilmiştir. Bu durum, Filistin’in deniz kaynaklarının uluslararası hukuk dışı yollarla fiilen kontrol altına alınması tartışmalarının temelini oluşturur. Bu harita, Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarına dair egemenlik iddialarını, deniz yetki sınırı ihtilaflarını ve bölgedeki güç ilişkilerini görselleştiren çarpıcı bir örnektir. Kaynak olarak İsrail ordusu ve Delek Energy belirtilmiştir –çn.

“Büyük İsrail”e Elveda mı?

Gazze’nin ABD’nin denetimindeki bir bölge hâline gelmesi durumunda, bölgedeki deniz doğalgazı rezervleri ABD Enerji Bakanlığı’nın yetkisi altına girecek. Bu bakanlık şu anda Trump tarafından atanmış olan Enerji Bakanı Chris Wright tarafından yönetiliyor.

Her ne kadar ABD ile İsrail enerji alanında iş birliği yapıyor olsa da, Gazze’nin “ABD toprağı” ilân edilmesi durumunda karar verici olan Washington ve ABD Enerji Bakanlığı olacaktır.

Asian Times’a göre:

“7 Ekim 2023 saldırılarından üç ay önce Hamas, ABD arabuluculuğunda [henüz doğrulanmamış] Gazze açıklarındaki potansiyel olarak büyük bir doğalgaz sahasının geliştirilmesine izin veren bir anlaşma yaptı.”

Gazze’de savaş tüm şiddetiyle sürerken, bölgedeki büyük enerji projeleri hızla ilerliyor.

Washington’daki bir basın toplantısında Trump, Gazze’deki yerinden edilmiş Filistinlilerin, savaşla harabeye dönmüş bu toprakların dışına kalıcı olarak yerleştirilmesi gerektiğini ve ABD’nin bu alanı yeniden geliştirerek “Ortadoğu’nun Rivierası”na dönüştürmesi gerektiğini söyledi.

Başkan Trump, Gazze’nin ABD tarafından ilhakının “uzun vadeli egemenlik pozisyonu” şeklinde gerçekleşeceğini doğruladı. Trump aynı zamanda Filistin halkının, Gazze ve işgal altındaki Batı Şeria’dan topyekûn sürülmesi çağrısını sürdürüyor.

İronik bir biçimde, Netanyahu karşıtı protesto hareketinin yönü değişmiş durumda. Hem Netanyahu hem de Trump, etnik temizlik ve soykırımla suçlanıyor.

Artık açıkça görülüyor ki, bu soykırımın plânlanmasında ABD de rol almıştır.

Trump’ın “uzun vadeli mülkiyet pozisyonu” olarak tanımladığı bu proje, Filistin halkına karşı doğrudan bir sömürgeleştirme eylemidir.

Bu, ABD’nin Gazze’de bir askerî üs kurmasını ve deniz doğalgazı rezervlerinin mülkiyetini resmen ele geçirmesini mümkün kılacak bir “ABD Toprağı” oluşturma plânıdır.

Kanıt mı? Gazze ve Rothschild Enerji Plânı

Trump’ın arkasında kim var?

Dean Henderson’ın çarpıcı analizine göre:

“Rothschild ailesinin yalnızca ‘Riviera’ plânı değil, aynı zamanda enerji plânı da devrede. 1999 yılında British Gas (BG), Gazze kıyılarının yalnızca 20 mil açığında önemli bir doğalgaz sahası keşfetti. Filistin Yönetimi, BG’ye 25 yıllık arama imtiyazı verdi, ancak İsrail bu sahaların geliştirilmesini engelledi.

2016 yılında, en büyük hissedarı Victor Rothschild olan Royal Dutch Shell, bu sahayı BG’den 52 milyon dolara satın aldı. Ancak onlar da bu operasyonun Filistin Yönetimi’nce geliştirilmesine yardımcı olmadı. Eğer Gazze ABD’nin kontrolüne geçerse, Rothschild’lerin bu sahaları geliştirmeye başlaması işten bile değildir.

Trump’ın dünkü açıklaması, Dean Henderson’ın deyimiyle, ancak ve ancak açık bir sömürgeci korsanlık ilânı olarak tanımlanabilir.” [Henderson, 12 Şubat 2025]


Bu ekran görüntüsü, Associated Press tarafından yayımlanan ve Newsweek’te yer alan bir habere aittir. Haberin başlığı: “Trump, Gazze’nin yeniden inşasına destek amacıyla ABD askerlerinin konuşlandırılmasını ihtimal dışı bırakmadı; uzun vadeli ABD mülkiyeti öngörüyor.” Alt kısımda yer alan haritaABD’nin Gazze Şeridi üzerindeki olası kontrolünün ne anlama gelebileceğini görselleştirmeyi amaçlamaktadır. Haritada: Gazze Şeridi, ince kırmızı renkle vurgulanmıştır. İsrail koyu mavi renkle gösterilmiştir. Batı Şeria yeşil renkle işaretlenmiştir –çn.

Soykırımın Başında Trump Var

Hiçbir yanılsamaya kapılmayalım. Bu yaşananlar, özenle kurgulanmış bir “Sahte Bayrak” istihbarat operasyonudur. Bunun çok sayıda kanıtı bulunmaktadır. Batılı hükûmetler, Uluslararası Adalet Divanı (ICJ) ve Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICC) dâhil olmak üzere uluslararası kurumlar, durumu öylesine yüzeysel değerlendirmiştir ki, on binlerce Filistinli kadın ve çocuğun ölümü ve bir ülkenin haritadan silinmesi karşısında, İsrail’i “Filistin kaynaklı bir savaşın kurbanı” olarak tanımlamakta hiçbir sakınca görmemişlerdir.

Bu “sahte bayrak” operasyonu âdeta görmezden gelinmiştir. Uluslararası Ceza Mahkemesi, soykırım” kelimesini dahi anmamaktadır. Silâhlı Çatışma Hukuku tamamen devre dışı bırakılmıştır. Sivillerin öldürülmesi, insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur.

Bu soykırım plânlı, organize ve sistematik biçimde uygulanmaktadır. Bu yalnızca askerî ve istihbari bir operasyon (ABD-İsrail-NATO) değildir. Washington, Gazze’yi enkaz hâline getiren yıkımın ve toplu ölümlerin faili olarak, bu sürecin hem mimarı hem de silâh tedarikçisidir.

ABD, en gelişmiş silâhları sağlayarak bu suça ortak olmuş, bu küçük coğrafyayı ateşle ve çelikle kavrulmuş bir toplu mezara dönüştürmüştür.


Bu görsel, Al Jazeera ve Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü (IISS) tarafından hazırlanmıştır ve 11 Eylül 2024 tarihinde yayımlanmıştır. Başlıkta, İsrail’in Gazze’de ABD yapımı 907 kg ağırlığında MK-84 bombalarını tekrar tekrar kullandığı belirtilmektedir. Yukarıdaki teknik çizimde: MK-84 bombası, 3.84 metre uzunluğundadır. Bu bomba, 300 metrelik bir yarıçap içinde ağır tahribata yol açabilir. MK-84, Mark-80 serisinin en büyük bombasıdır ve genellikle F-16 ya da F-15 savaş uçaklarından bırakılır. Sağda, MK-84’ün diğer Mark-80 serisi bombalarla (MK-81, MK-82, MK-83) kıyaslaması yer almaktadır. Alt kısımdaki fotoğrafta, Güney Gazze’nin Han Yunus kentindeki el-Mawasi kampında, İsrail saldırıları sonucu oluşmuş 10-15 metre çapındaki bombalama krateri görülmektedir –çn.

Trump, Soykırımın ve Filistinlilerin Topraklarından Sürülmesinin Başını Çekiyor

Bu süreç, Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi kapsamında cezai bir eylem olarak tanımlanmıştır.

Son oyun açıktır:

Filistin’e ait deniz doğalgazı rezervlerinin gasp edilmesi ve Gazze’nin bir ABD toprağına dönüştürülmesi.

Filistin Halkıyla Dayanışma İçindeyiz.

Gerçek Gazetecilik İçin, Medyada Hakikat İçin.

Bu makale sansüre uğrama ihtimali taşıdığından, lütfen paylaşın.

Bu, Siyasetin Kriminalizasyonudur.

“Soykırım ya da Madde III’te sayılan diğer fiilleri işleyen kişiler anayasal yetkiye sahip yöneticiler, kamu görevlileri ya da sıradan bireyler ayırt etmeksizin cezalandırılır.” [Madde III/e]

Batılı siyasetçiler, Madde III/e kapsamında soykırıma ortak olmak suretiyle uluslararası hukuk açısından suçlu konumundadır.

Madde III - Cezalandırılması Gereken Fiiller:

(a) Soykırım,

(b) Soykırım suçu için gizli anlaşma (komplo),

(c) Soykırım işlemeye doğrudan ve aleni teşvik,

(d) Soykırım girişimi,

(e) Soykırıma ortaklık.

ULUSLARARASI HUKUK NEZDİNDE BU KİŞİLER SUÇLUDUR.

Michel Chossudovsky

9 Şubat 2025

Kaynak

Çeviri: Selvi Yüzbaşıoğlu