Türkiye ve Ortadoğu yeni ve sarsıcı gelişmelere gebe. Suriye’de yönetici ekibin değişmesi, direniş ekseninin darbelenmesi peş peşe gelişti. Bugün, ABD ve İngiltere başta olmak üzere, büyük güçlerin Kuzey Afrika ve Doğu Akdeniz’den Çin sınırlarına kadar uzanan karşılıklı kuşatma/anlaşma/bozuşma gerilimleri gündemde. Bu sarsıntılı sürecin ortasında PKK’nin silâhlı mücadeleyi bırakma kararı, silâhı bırakmaktan çok, açıklama metnindeki Lozan Antlaşması vurgusu üzerinden tartışıldı. Türkiye sosyalist hareketinin önemli bir kısmı, uzun yenilgi ve gerileme döneminin neticesi olarak, Kürt ulusal hareketinin yedeğine girmişti. Bu kesimde ciddi bir sessizlik hâkim. Diğer bir bölük ise laiklik propagandası üzerinden, dümeni devlete ve CHP’ye kırmıştı. Bu cenahın bilinen isimlerinden Kemal Okuyan, PKK’nin fesih bildirgesindeki, Lozan’ın ve 1924 Anayasası’nın problemlerin kaynağı olarak gösterilmesine karşı Lozan’ı ve Kemalist yapıyı sahiplenen açıklamalar yaptı:
“Bir Lozan, iki 1924 Anayasası. Burada bir ısrar görüyoruz… Demek ki Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla ilgili bir mesele masaya yatırılacak. Bunu biz öteden beri söylüyoruz. Burada bir uzlaşma var. AKP ile Öcalan arasındaki uzlaşmaya artık örgüt de katılmış oldu… Hem Öcalan’ın açıklamasında hem PKK’nin açıklamasında Osmanlı’ya dair bir hesaplaşma yok. Hesaplaşma Cumhuriyet üzerinde. Demek ki orada bir ortaklık var. Biz Cumhuriyet’in kuruluşundaki probleme ya da o döneme ait probleme sınıfsal yaklaşıyoruz. Ama Cumhuriyet’in kuruluşu, Lozan, o dönemki Türkiye’yi Osmanlı’yla hesaplaşarak yeniden kurma iradesi; burada bir problem görmüyoruz.” [13 Mayıs 2025, Cumhuriyet.]
Esasen ne AKP’nin ne de Kürt ulusal hareketinin, gelinen tarihsel aşamada, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla ve varlığıyla ilgili temelden bir problemi yok. Açıklamadaki Lozan vurgusu da, AKP’de sembolleşen Lozan rahatsızlığı da Türkiye’nin sınırlarını genişletmesiyle alâkalı. Bunu pekâlâ Kemal Okuyan da biliyor. Biliyor ancak hitap ettiği sınıfsal zemine bir şey söylemesi lâzım. Bu zemin, Türk küçük burjuvazisinin okumuş, meslek edinmiş, kaderini Cumhuriyet’in eski düzenine bağlamış kesimlerinden oluşuyor ve yine devlete bağlanıyor. Bu devrin TKP’sinin bu sözlere ihtiyacı var, başka varoluş koşullarında aynı hakikati başka türlü yorumlayacaktı; yorumlamıştır da.
Devletlerden bağımsız bir politik hat takip etmeye çalışan Suphilerin tasfiyesinden sonra TKP yönetimi, Komintern ve aslında onun üzerinden SSCB’nin memuru hâline gelmişti. Komintern’in 7. Kongresi (1935) Hitler’in iktidara geldiği koşullarda toplanmış, bir önceki Kongrenin (1928) aksine, faşizme karşı sosyal demokrat partilerle birlikte cepheleşme taktiğini benimsemişti. İşte bu iki kongrenin yapıldığı 1928-1935 yılları arası dönemde TKP, Kemalizm’e karşı sert bir dil kullandı. Yayın çizgisini de buna göre ayarladı. Daha sonra buzlar eridi; hatta merkezini dağıtıp CHP ve yan kuruluşlarında faaliyet göstermeye kadar gitti mesele.
TKP’nin İstanbul İl Komitesi tarafından çıkarılan Kızıl İstanbul’da, Temmuz 1934’te yayımlanan “24 Temmuz 1923 Lozan’da İlk Satıldığımız Gün” başlıklı yazı bu politik zemine oturur. Aynı sayıda çıkan bir iş kazası haberinde, TKP’nin Mustafa Kemal’e karşı “Ulu gazi” hitabıyla takındığı sert ve küçümseyici dil de çarpıcıdır. Yazılara aşağıda ulaşabilirsiniz. Memurlaşmış solun ne o devirde ne de bu devirde siyasal meseleler hakkında sınıf için ve kendi görüşü olmamıştır. Lozan’ın reddi de, savunulması da bu meyandadır. Diğer yandan, memur solun dışında âdeta özel sektörde istihdam edilmiş, Kürt ulusal hareketinin çatı parti ve örgütlerine sığınmış solun suskunluğu da madalyonun öteki yüzüdür.
Lozan ve diğer can alıcı konular bugün de tartışılıyor ve tartışılmaya devam edecek. Kimin, neyi, neden savunduğu akılda tutulmalı, Suphilerin aparatlaşmaya karşı koyan, bölge halklarının devrimci ve anti-emperyalist birliğini savunan bağımsız çizgisi rehber edinilmelidir.
* * *
24 Temmuz 1923 Lozan’da İlk Satıldığımız Gün
İstiklal mücadelesini muvaffakiyetle bitiren ve emperyalist boyunduruğunu kırıp atan Türkiye emekçi kütleleri kemalistler tarafından bundan onbir sene evvel emperyalist hükümetlere Lozan'da satılmağa başlanmıştı. Bundan onbir sene evvel mezada çıkarılan inkılabımızın pazarlığı bugün bitmişti ve bütün Türkiye emekçileri sultanların yüzmilyonlarca olan borçlarını kemalistler tarafından Lozan’da imza edilen muahede ile ödemeğe mahkûm edilmişlerdi.
Lozan muahedesi kemalistlerin emperyalistler karşısındaki korkaklıklarını, ric’atlarını ve irticaa sapma yolundaki faaliyetlerini gösteren mühim bir vesikadır. Lozan konferansında halk fırkası hükümeti emperyalist devletlerle beraber Türkiye emekçilerini soymak için anlaştılar. Bugün Lozan hesabına yüzbinlerce amelenin derisi soyuluyor. Binlerce köylülerin toprakları vergiler yüzünden zaptediliyor. Her sene elli milyona yakın bir para kanlarımızdan emilerek toplanıyor ve emperyalistlere sultanların sefahatları için sarfedilen yüzmilyonlarca sarı liralar veriliyor. Emperyalist sermayesi eskiden olduğu gibi şimdi de halk fırkası zenginleri ile beraber ortak olarak emekçileri soyuyorlar. Osmanlı Bankası iktisadi hegemonyasını arttırarak imtiyazını uzatmağa muvaffak oluyor. Tramvay, elektrik, tünel şirketleri amelenin kanını emerek çocuklarımızın sefaleti hesabına ticaretini iki misli artırıyor, Zonguldak ecnebi maden şirketlerinde 10 binlerce ameleyi 40-50 kuruş mukabilinde 15-16 saat çalıştırılmak suretiyle milyonlar kazanıyorlar. Bütün bunlara mukabil kemalist hükümeti de aldığı beş on kuruşa mukabil onların bekçiliğini, uşaklığını yapıyor. İşte vatandaşlar 24 Temmuz 1923 Lozan muahedesinin iç yüzü, neticeleri ve meyvaları.
Kızıl İstanbul
Temmuz 1934