Maksadımız


Biz son on sene içinde geçirdiğimiz hayata bakınca şöyle bir manzara görüyoruz. Beşeriyet-i hâzıra kendisinin tarihî tekâmülünde öyle bir devreye dâhil olmuştur ki içtimaî bünyesinde mevcut bulunan iktisadî zıddiyetler bütün çıplaklığıyla meydana çıkmıştır.

Bu iktisadî zıddiyetlerin meydana çıkması neticesinde eski içtimaî hayatın bütün esasları sarsıldı, eski içtimaî düşüncelerin ve yolların temelleri çöktü. İçtimaî inkişaf kanunları hakkında mevcut bulunan eski tasavvur ve idrak tarzları uçuruma yuvarlandı. Bu iktisadî zıddiyetlerin tekâmülü bütün bu müthiş vakayı ve hadisat çağlayanları arasında içtimaî ve kıymet hükümlerini kahhar ve cebbar bir hâkimiyet tutmaz [?] kararıyla değiştirdi. Hülasa:

Bizim eski bildiğimiz hayat sarsıldı, sallandı ve hâlâ da sallanıyor. Bizim eski fikirlerimiz, eski bilgilerimiz ta temelinden yıkıldı, hâlâ da yıkılıyor. Dünyaya yeni bir hayat kapısı açıldı.

Evvelleri birçok kimseler tarafından insanların halâs ve selâmet çareleri diye ortaya atılmış ve herkesçe de öyle tanınmış ve öyle bilinmiş olan şeyler bugün insanları felâkete, musibete sürükler bir alet hükmünde kaldılar. Bunların yerini yeni anlar, yeni usuller, yeni töreler tuttu ve tutuyor. Bir taraftan eski biçimlerin hâlâ devam eden dalgaları, diğer taraftan yeni hayatın, yeni fikirlerin göklerde ve yükseklerde çakan ve gürleyen yıldırımları...

Hangisinden korkmalı ve hangisine sarılmalı. Buna mı, ona mı?

İşte herkesi düşündüren ve birçoklarını bir takım karanlıklar içinde şaşırtan ve bunaltan şey.

Bu gayet tabiidir.

Son beş sene içinde bütün cihanı kaplayarak cereyan etmekte, birbiriyle arapsaçı gibi karışık bir surette bağlanarak inkişaf etmekte olan hadisat fırtınaları arasında geçirmekte olduğumuz bu tarihî devrenin mahiyet-i hakikiyesini tahayyül ve idrak etmek ve eski ilmî usullerin yardımıyla bunun kıymetini takdir edebilmek tabiatıyla güçtür.

Çünkü hayat-ı içtimaiye ve iktisadiyede başlayan sarsıntılar, bütün düşünenlerin, bütün âlimlerin kafalarında da sarsıntılar yapmıştır.

İşte her şeyi görerek, yoklayarak onların asılları ve sebepleri üzerinde fikirler yürütüp düşünceler ve düşünce yolları çıkarmak isterken hemen umumiyetle ruhi ve mefkûrevî avamile istinat eden Charles Gide, Herbert Spencer, Durkheim mektepleri; işte şu yılmaz ve sarsılmaz zannolunan eski nazariyeler, eski usuller bakınız nasıl çürüdü, nasıl çöktüler?

Evet, bu mekteplerin en ateşli ve en eski şakirdleri bile dünyanın nereye gittiğini, nereye gideceğini takdirden âciz kalmakla fikrî yoksulluklarını ve mekteplerinin temelsizliğini herkese gösterdiler.

Bu böyle olmakla beraber, yani her ne kadar bugünü ve bugünlerin etrafımızda cereyan eden hadiselerini tetkik zorsa da bunu yapmak lazımdır.

Bilhassa iktisadî eksikliklerimizden, bin türlü yokluklarımızdan dolayı türlü güçlüklerle kuşatılmış olmakla beraber “ilim” itibariyle de geri bulunan Şark-ı Karîb ve yeni Türkiye için bu hüzum daha kat’idir.

Şark-ı Karîb ve Türkiye’nin iktisadî inkişafını tenvir, içtimaî hadisatını tetkik ve tahlil vazifesini kendisine gaye ittihaz eden bir mecmuaya ihtiyaç derkâr idi. Bu mecmua bütün eski içtimaî düşüncelerin sarsıldığı bir zamanda kendi gayesine doğru derlerken, şe’nî ve afakî esaslara müstenit olduğu, hatasızlığını hadisat ile teyit ettiren yeni içtimaî mektebin gösterdiği usullerle yürümesi icap edeceği tabiidir.

Binâenaleyh mecmuamız neşriyatında Marksizm mesleğini takip edecektir.

Marksizm mesleği Türkiye içtimaiyatı ve içtimaiyatçıları için de pek yabancı olmasa gerekir. Çünkü 70 bu kadar senelik bir varlığı olan bir meslek cihanda pek çok ulema, mutefekkirîn, müverrihîn, iktisadiyûn ve halk hâdimleri arasında pek şerefli hukuk kazanmıştır.

Bu meslek yalnız hadisatı ve onun esbabını göstermekle iktifa etmez. Aynı zamanda hadiselerin ileride alması mümkün ve muhtemel olan esbabını da gösterir ve kendisinin malik olduğu esasata istinaden heyet-i içtimaiyenin inkişafı yollarını ve onun muhtaç olacağı mecraları anlatarak istikbal için hazırlanmaya ve hazır bulunarak istikbalin hadisatına icra-yı tesire dahi imkân verir.

Dünyada cereyan eden bütün içtimaî, iktisadî hadiseler, Hegel, Feuerbach tarafından keşif ve Karl Marks tarafından ikmal olunduğu veçhiyle bir saat makinesi intizamıyla ve muhtelif tezatların sevkiyle tebeddül ve tahavvül eylemektedir.

İstihsal kuvvetlerinin şimdiye kadar olan keyfiyet-i inkişafı insanlar arasında öyle bir içtimaî münasebet tarzı doğurmuştur ki bu tarzın neticesinde hâlâ tabiatın tahakkümünden kurtulamamışlardır.

Şimdiye kadar meydana gelen bütün terakkiyât ve inkişafât, fennî terakkinin sürati ile ve hayât-ı ictimaiyenin (veyahut münasebât-ı istihsaliyenin) gerginliği arasındaki tezadın büyümesiyle husule gelmiştir.

İşte tarihin kaçılmak ve durdurulmak mümkün olmayan bu icbarı karşısında emperyalizm ve kapitalizm heyet-i ictimaiyesinin ve Avrupa ile Amerika’daki istihsalât idaresi tarzının (yani bugünkü Avrupa ve Amerika eşkâl-i hükümetinin) artık harabîsi zarurî bulunmaktadır.

Avrupa ve Amerika kuva-yı istihsaliyesindeki makine terakkiyâtının son dereceye gelmiş bulunması bu kuva-yı istihsaliyeyi bizzat boğmuş ve bilhassa bu tarz istihsalin tev’emi olan ferdî sermayecilik usulünü çürümeye ve dağılmaya mahkûm etmiştir.

Bundan çıkan zarurî neticelerden biri de iktisaden geri kalmış ve ezilmiş olan Şark memleketlerinde millî inkılâpların zuhurudur, bu da tarihin bir hükmüdür.

Avrupa ve Amerika kendi hayât-ı istihsaliyesini yaşatmak için istila ve istismar siyasetinin demir pençesini Şark’a, Şark-i Karîbe de uzatmıştır. Ve o el ilk hamlede yerli sanayii, yerli hayât-ı istihsaliyesini boğmuştur. Buysa Şark’ın hayatı demek olan istihsalî inkişafıyla mütezad bulunmaktadır. Bugünkü Anadolu millî kıyamının, bugünkü Irak, Suriye, Mısır harekâtının asıl sebebi işte budur.

Biz bu kıyamları bir hak, bir hakk-i meşru, bir yaşamak ve yükselmek çaresi olmak üzere hürmetle kaydeder, bunlara merbut ve mazhar olmayı kendimize bir vazife biliriz.

Binâenaleyh mecmuamız bu millî kıyamların, bu kurtuluşa doğru hareketlerin daima ilmî ve iktisadî muakkib ve münekkidi kalmakla beraber, halkımızın ve cihan inkılâbı için tenevvüre teşne fikir sahiplerinin müstakbel hizmetlerine kolaylık olmak üzere etrafımızda olup biten vakayinin hakikatlerini, iktisadî ve ilmî esbabını olduğu gibi bildirmeyi de kendisine umde ittihaz etmiştir.

Şark-ı Karîb ve bilhassa Türkiye’nin en mühim kusurlarından biri de halk tabakaları arasında iktisadî teşkilâtın yokluğudur. Sınıf şuurunu daima nazar-ı dikkate alacak olan mecmuanın neşriyatı bu eksikliğin izalesine dahi yardım edecektir.

Mecmuamiz felsefe ile tevaggul eden zevatın, iktisatçıların, genç münevverlerin, muallimlerin, doktorların memleketimizin hayât-ı ictimaiye ve iktisadiyesine ait fikirlerine, makalelerine açıktır. Yalnız bize makale gönderecek zevattan iki ricamız vardır. Biri yukarıdan beri izah ettiğimiz mesleğimize muvafık olması, ikincisi de mümkün olduğu kadar sade bir lisanla yazılmasıdır.

Heyet-i Tahririye

Mart-Eylül 1922

[Kaynak: (Der.) Hamit Erdem, THİF Yayın Organı Yeni Hayat Mart – Eylül 1922, Sosyal Tarih Yayınları, 2017.]