Loading...

Ortadoğu’da Denklem Değişirken


2011’den beri süren iç savaş sonunda Suriye cihatçı çetelere teslim edildi. Böylece, başta ABD ve İngiltere olmak üzere, emperyalist devletlerin senelerdir tasarladıkları Ortadoğu projelerinin Suriye ayağı tamamlanmış oldu. Ancak Gazze’den başlayarak Lübnan’a, oradan Suriye’ye ve muhtemelen İran’a sıçrayacak emperyalist saldırganlığın nereye varacağı bilinmiyor. Son süreçte, ABD-İsrail karşıtı bir pozisyonda konumlanan ve “Direniş Cephesi” olarak adlandırılan cephenin en önemli halkalarından Suriye çöktü. Batı emperyalizminin Suriye’de rejim değişikliği yapma girişiminin en temel amacı, BAAS rejiminin, İran ve Hizbullah ile kurduğu ilişkinin Siyonist İsrail’in güvenliğine dair yarattığı tehlikenin ortadan kaldırılmasıydı. Suriye, direniş ekseninin ve “Şiî Hilâli”nin bir arada durmasını sağlayacak bir köprüydü. İran’dan Hizbullah ve Hamas’a giden lojistik destek Suriye üzerinden geçiyordu.

Cihatçı örgütlerin başlattığı saldırının bu kadar kısa sürede sonuçlanacağı öngörülmüyor, İran ve Rusya’nın sürece müdahale etmesi bekleniyordu ama olmadı. İran, Haşdi Şabi’yi Suriye’ye sokamadı çünkü ABD baskısıyla Irak hükûmeti Irak-Suriye sınırını kapattı. Lübnan hükûmeti de aynı baskılarla Lübnan-Suriye sınırını Hizbullah’a kapattı. En son Doha’daki kritik buluşmanın ardından, Şam’a yönelik bazı gelişmelerin muhtemel olasılığı da ortadan kalktı ve mukadder sona gelindi. Üstelik hangi stratejik hesaplar ve pazarlıklar sonucu olduğunu anlayamadığımız biçimde, İran ve Rusya’nın hiç destek vermemesi nedeniyle, direniş gösterilmeden, savaşmadan ülke teslim edildi.

13 senedir süren ve 2015’de Rusya’nın doğrudan askerî müdahalesiyle BAAS’ın savaşı kazanıyormuş gibi göründüğü süreçte, Ortadoğu’da tüm dengeleri altüst eden bir operasyon, savaşı yeni bir evreye taşıdı. Hamas, Aksa Tufanı adını verdiği, taktiksel olarak hatalı bir operasyon gerçekleştirdi. Bunu fırsat bilen Siyonist İsrail, orantısız bir güçle Gazze ve Lübnan Hizbullah’ına saldırdı. Askerî-siyasal güçlerini önemli oranda kırdı. Hamas’ın dışişleri sorumlusu İsmail Haniye’yi İran’ın hareminde, askerî sorumlusu Yahya Sinvar’ı ise Gazze’de, Hizbullah lideri Nasrallah’ı Lübnan’da nokta operasyonlarıyla katletti. Eş zamanlı olarak türlü operasyonlarla İran da etkisiz hâle getirildi. Böylece Siyonist İsrail, kendisine yapılan operasyonu tersine çevirip hem kendi güvenliğini pekiştirme hem de bölgeden pay kapma amacıyla daha geniş bir alana yayıldı. Artık Batı emperyalizmi ve İsrail için doğrudan İran’a müdahale etmenin ve Ortadoğu’ya hâkim olmanın önünde sadece Suriye pürüzü kalmıştı.

Rusya’nın Ukrayna işgali nedeniyle NATO ile savaşa tutuşması, Suriye’de bulunan askerî güçlerinin önemli bölümünü ve savaş ekipmanlarını geri çekmesini gerektirdi. Böylece Suriye tamamen savunmasız kaldı. Suriye üzerinden Akdeniz ve Afrika’ya sarkmak Rusya için önemliydi ama Ukrayna savaşı bu şekilde sürerken Suriye yük hâline gelmişti. Bunun yanında, ABD ile Rusya arasında bir pazarlık olması da muhtemel. Luhanks ve Donetsk gibi Rus etnik ağırlıklı bölgelerin ve Herson, Zaporijya gibi kimi stratejik şehirlerin Rusya’ya verilmesi karşılığında geri çekilmenin gerçekleştiği sıkça dillendiriliyor.

BAAS rejimi iç savaş başlamadan önce tarihsel-yapısal sınırlarına ulaşmıştı. İç savaş bu çürümüş rejime kaldıramayacağı bir yük yükledi. Tüm altyapısı harap olmuştu. İnsan kaynağı erimişti. Sermaye birikimi çetelerce yağmalanmıştı. Savaşın ilerleyen zamanlarında ABD’nin yaptırımları devreye girince rejim çökme noktasına geldi. Elektrik ve su gibi en temel ihtiyaçlar dahi karşılanamaz hâldeydi. Savaşan ordusunun subaylarına maaş dahi ödenemiyordu. Rejim, insanlık suçu olan coptagon imalatının merkezi olmuştu. 2023’de Suriye’nin tüm ihracatı 9 milyar dolarken, coptagon ticaretinden sağlanan gelir 10 milyar dolar idi. BAAS’ın hiç direnmeden pes etmesinin ardında, işin siyasal ve teknik nedenlerin yanında, toplumsal yanını da unutmamak gerekiyor. Uzun süren iç savaşın etkilerinin BAAS içerisinde ve Suriye toplumunda bir bıkkınlığa yol açtığını da görmek gerekiyor. Zaten çürüyen rejim uzun zamandır dış destek sayesinde suni bir şekilde ayakta duruyordu.

İçinde bulunduğumuz konjonktürde, emperyalist bloklar arasında bir yeniden paylaşım savaşı yaşanıyor. Ortadoğu da yeniden paylaşılmak istenen dünyada merkezî bir öneme sahip. Yeni oluşturulacak dünya düzeninde, Ortadoğu’da oluşturulmak istenen ticaret yolları çok büyük önem taşıyor. Ayrıca Ortadoğu hem enerji kaynakları bakımından hem de batı ile doğuyu, kuzey ile güneyi birleştiren köprü olması bakımından, jeo-stratejik açıdan oldukça önemli bir coğrafya. Batı emperyalizminin Ortadoğu’ya hâkim olabilmesinin tek yolu, Rusya’nın buradan çıkarılıp İran ve direniş ekseninin etkisiz hâle getirilmesiydi ve bu başarıldı.

Sonuçta, Neo-Osmanlıcı Türkiye’nin de büyük bir iştahla dâhil olduğu Suriye’nin parçalanması plânı başarıya ulaştı. Suriye ile birlikte Filistin kurtuluş hareketi, Hizbullah, Husiler ve bölgenin diğer devrimci dinamikleri de yenilgiye uğradı. Yeni Suriye rejiminin şekillenişi, mevcut güçler dengesine bakıldığında, daha şimdiden yeni bir iç savaşın habercisi gibi. Geçiş sürecindeki kavga daha büyük olacak gibi görünüyor. Bölgedeki denklemin nasıl değişeceğini ise zaman gösterecek.

Ahmet Hulusi Kırım

27 Mayıs 2025