Rap müziğin son yıllarda, kültür alanında suç temsiliyetini içeren eserlerle öne çıkması ülkemizde dikkate değer bir olgu hâlini almıştır. Kuşkusuz bu durum, ülkemiz sınırları içerisinde mevcudiyet kazanan özgün bir durum değildir. Rap müziğin anavatanına uzanan bir evveliyata sahip olan kriminalizasyon meselesi, kaba hatlarıyla bu yazının konusu olacaktır. Ek olarak, bu yazının daha önce yayımlanmış olan “Rap Müzik: İsyan mı, Müsamere mi?” başlıklı yazıyla art arda okunması, bağlamı yakalamak açısından bir sacayağı işlevi görecektir.
ABD
1980’li yılların ikinci yarısında, Amerika topraklarında ilk örneklerini veren gangsta rap türü, rap müziği, kadın düşmanlığı ve uyuşturucu ticareti gibi fiillerin temsiliyetiyle buluşturmuştur. Dönem, izleme ve denetleme tekniklerinin yaygınlaştığı, polis kurumunun ağır silâhlarla donatıldığı, yoksul kesimler üzerinde baskının artırıldığı bir dönemdir. Bilhassa Amerika’nın, o dönem yarattığı kayıt dışı ekonomiyi kullanarak dış operasyonlarını finanse ediyor oluşu günümüzde filmlere ve dizilere dahi konu olacak kadar ilgi çekici ve yaygın bir gerçek hâlini almıştır. Suç sayılabilecek fiillerin sektör hâline gelebilmesi için koşullar mevcuttur. Devlet de ihtiyaç duyduğu kayıt dışı ekonomiden nemalanmak üzere bunun önünü açmaktadır. 80’li yılların başında işsizlik ve enflasyon gözle görülür biçimde artış göstermiştir. Emeğiyle geçinme olanağı kalmayanların sektörü olarak kriminalizasyon devreye sokulmaktadır. 70’li yıllar ABD’nin Vietnam’dan çekildiği ve Nikaragua’da da Sandinistaların iktidara geldiği yıllardır. ABD birden fazla cephede kaybolmuş, ekonomik ve siyasî açıdan yara almıştır. Amerikan burjuvazisi, dışarıda gelişen olumsuz vakaların içerideki etkilerini azaltmak üzere çeşitli önlemler alma ihtiyacı duymuştur. Çetin geçen 60’ların ardından, siyahiler bazı insanî ve sosyal haklarını elde etmeyi başarmışsa da ırkçılık fiilen son bulmamış, 80’li yıllara varıldığında mücadele genişlemek bir yana, sivil toplumculuğa doğru daralma eğilimi göstermeye başlamıştır. Burada değindiğimiz takdirde yazıyı bağlamından uzaklaştıracak çeşitli gelişmelerle Kara Panterler Partisi’nin etkisi azalmış ve parti siyasî olarak son bulmuştur. Bu olan bitenler dünya genelindeki çeşitli gelişmelerle, eksen değişiklikleriyle uyumluluk göstermektedir. Batı’da Keynesyen politikaların sonunun geldiği bir çağa girilmektedir. Yüksek oranlı istihdam, temel ihtiyaçlara kolay erişimin sağlanması gibi sosyal politikalar, yerlerini vakıflar ve mülki idareler üzerinden örgütlenen sosyal yardımlara, yoksulluğu bitirmekten ziyade yeniden üretilebilir kılan ağların örgütlenmesine bırakmaktadır. İlk billurlaşmasını gangsta rap’te bulan, suç temsiliyetinin rap müziğe doğru genişlemesi süreci böyle bir ortamda belirmiştir. Gangsta rap’te, kısa sürelerde illegal yollardan elde edilen kirli paranın değiştirdiği hayatların müzik yoluyla soyutlanmasını ve bir müzik ürünün içerisine yerleştirilerek piyasaya sunulmasını buluruz. Hikâyeler bazen davetkâr, bazen de ibret veren türdendir. Aynada görünen, gülü sevenin dikenine katlanmak zorunda olduğu bir hayatın yansımasıdır. Tabiî ki bu genel çıkarımla uyuşmayan eserlere de rastlamak mümkündür. Kaydedilen şarkıların ciddi bir bölümü, belirli çetelerin ve onların hâkim olduğu mahallelerin havasını yansıtarak çete kültürüne katkıda bulunmakta ve siyasî örgütlenmelerin boşalttığı sahayı dolduran çetelere propaganda malzemesi sunmaktadır. Dönemin en ünlü iki çetesi Bloods ve Crips’tir. Bu türde icra edilen rap müzik, sermaye çevrelerinin de dahliyle birlikte hızlıca yaygınlaşmış, 80’lerin sonları, 90’ların başlarına gelindiğinde satış rakamları ciddi boyutlara ulaşmıştır. İlgili müzik tarzının yaygınlık kazanması siyahilerin tembel oldukları, beyazlara göre geri zekâlı sayıldıkları ve suça meyilli oldukları şeklindeki ırkçı argümanların güçlenmesi için kolon işlevi görmüştür. Üstelik satış rakamlarının devasa boyutlara ulaşması burjuvaziye ciddi bir gelir kaynağı yaratmış, sermaye hem iktisadî hem de ideolojik bir mevzi kazanmıştır. Dönemin imza eserlerinden birisi NWA tarafından kaydedilmiş olan Fuck Tha Police isimli eserdir. Şarkı kaydedildikten sonra, polis tarafından sahnede okunmasına engel olunmaya çalışılmış ve sansürlenme çabasına maruz kalmıştır. İlgili eser, politik ve ideolojik bir arka plân barındırmayan, grup üyelerinin sokak ortasında polis şiddetine maruz kaldıkları âna dek üretimi söz konusu olmayan, genel polis şiddetinden ziyade grup üyelerinin şahsen maruz kaldıkları polis şiddetine istinaden üretmiş olması hasebiyle düzen içi politik ve ideolojik hattan bir kopuşa tekabül etmeyip, genel olanla besleyici türden bir ilişkiye giren alt kültürler kümesi içerisinde radikal bir yer kapmıştır. Nitekim bugün “Fuck Tha Police” diye haykırmak o kadar da sakıncalı değildir. Her şey, olup bittikten sonra gerçekleşen bir öfke boşaltım mekanizmasına dönüşmüştür. İlgili eserin yarattığı etki polis şiddetini dindirmemiş, şiddetin sınıfsal sınırlarının belirlenmesini sağlamıştır. Polis kurumu, erken dönem sınıflı toplumlarda, egemen sınıfın zor aygıtı olarak ortaya çıkmış, değişen sosyoekonomik koşullarda formatı sürekli olarak güncellenmiş, dönemin ihtiyaçlarına göre şekillendirilmiştir. Günümüzde polis korumu, aslî olarak, alt sınıfların kontrol edilemez hareketlerinin dizginlenmesi ve özel mülkiyetin burjuvazi adına korunması işlevini yerine getirmektedir. NWA üyelerinin maruz kaldıkları şiddet eylemi sonucu kaydettikleri şarkı, bu türden bir eylemin, hangi renkten olursa olsun zengin ve müesses nizamla sorunu olmayan insanlara uygulanmasının burjuvazi açısından rahatsız edici boyutlarını açığa çıkarmıştır. Bu şiddet olayının algılanışı zaman içerisinde uygulandığı kişilerin sınıfsal aidiyetleriyle iniltili bir hâl almıştır. Kurulu düzeni korumakla mükellef olan bir kurumun, o düzenin egemeni pozisyonundaki sınıfın temsilcilerine veyahut çıkar ortaklarına ten renginden dolayı şiddet uygulamasının, üst sınıfların konsensüsünü tehlikeye atmaması mümkün değildir. Ayrıca bu eserin getirdiği slogan, Ultras diye adlandırılan futbol holiganları ve anarşist çevreler tarafından oluşturulan ACAB (ALL COPS ARE BASTARDS) kültürü içerisinde de yerini almıştır. Alternatif bir toplumsal yapılanma önermeyen küçük burjuva radikalizminde karşılık bulduğunu söylemekte beis bulunmamaktadır. Gangsta rap, yukarıda da sözünü ettiğim üzere aslında suç temsiliyetinin rap müziğe girerek kurumsallaştığı ilk sahnedir, lâkin ilk günahı takiben, aynı işleve sahip, örneğin Drill gibi başka janrlarda doğacak, doğrudan suç temsiliyetiyle ilişkilendirilemeyecek diğer janrlarda da anlatılar bu yöne doğru kayabilecektir.
Rap müzikte suç temsiliyeti konunun bir kısmını oluşturuyor, ne var ki konu sadece işin temsiliyet boyutuyla kalmayacak, 90’lı yıllarda suç dünyasının bazı üyelerinin rapperlarla kurdukları dostluklar, bunun yanında kire bulanmış paralarına temiz görünümü vermek için açtıkları plak şirketleri, rap müzik topluluğunun da bir parça kriminalize olmasına ve şahsî meselelerin kanlı odaklar tarafından çözülmesine olanak sağlayacaktır. Gangsta rap yapmanın gangsterlikten gelmek gibi bir ön koşulu bulunmamaktadır fakat sokaklardan geliyor olmak da ayrı bir meşruiyet kaynağı oluşturur. Bunu bilen bazı gangsta rapperlar, kesinlikle çetecilik faaliyetinde bulunmamış olsalar dahi, geldikleri mahallede etkinlik gösteren bir çeteyle fahri üyelik anlamına gelebilecek tarzda ilişkiler kurmuş, gerek şarkılarda gerekse medya faaliyetlerinde ilişkili oldukları çeteyi onore etmişlerdir.
Avrupa
Gangsta rap’ten ve onun özelinde suç temsiliyetinin rap müzikte edindiği yerden söz açtığımız aynı yıllarda –80’lerin sonları, 90’ların başları– rap müzik Avrupa’da da yaygınlaşmaya başlamıştı. Sanatsal üretim neticesinde ortaya çıkan eserler, sosyal ve ekonomik dinamiklerin üretim biçimleriyle girdikleri dolayımdan meydana gelirler. Sınıfsal gerilimlerden, toplumsal gelişmelerden bağımsız olamazlar. Bunun olabilmesi için ilişkilerin, yaşam kültürlerinin kısacası maddî hayatın olmadığı bir düzleme yerleşmeleri gerekir. Bugünlerde aşındığını hissettiğimiz, lâkin yıllar yılı kolektif hafızada yer edinen, rap müziği isyan etmekle ilişkilendiren fikrin maddî altyapısı, sanıldığı gibi Amerika’da değil, çoğunlukla Avrupa’da, Avrupa özelinde de Fransa’da oluşmuştur. Fransa, rap müziğin bu ülkede yaygınlaşmaya başladığı yıllarda, gettolarda ortaya çıkan isyan dalgalarıyla sarsılıyor, kapana kısılmış hâlde yönünü arayan alt sınıftan gençler çareyi vandallıkta arıyordu. O dönem verili ifade biçimlerinin tamamı onlar için araçsallaştırılmaktan uzaktı. Erken dönem Fransız rap grupları ilhamlarını vandalizm ve isyankârlıktan alıyordu. Bu durum rap’in kendi başına aykırı oluşundan dolayı değil, o dönem Fransa’da, özellikle göçmen gençlerin ciddi isyan dalgaları oluşturmalarından kaynaklanmaktaydı. Avrupa genelindeki komünist partiler ve sendikaların göçmen işçilerle yerli işçileri bir araya getirmek noktasında arzulu olmaması, gerçekleşen isyan dalgalarının politik bir harekete dönüşmesinin önüne set çekmiştir. Yenilgi bireyciliği beslemiş, gettolar, içindekilerle birlikte kendi kaderlerine terk edilmiştir. Amerika’da siyahilerle özdeşleştirilen suç olgusu, benzeri biçimde Avrupa’da da göçmenlerle özdeşleştirilmiştir. Yerlilerin ve göçmenlerin arasına nifak tohumu ekmek, yerlilerin istim üstünde yaşamalarını sağlamak amacıyla göçmen kartını çekmek, burjuvazinin yöntemi hâline gelmiştir. Avrupa’da rap müziğin gençlik arasında hızla yaygınlaşması majör şirketlerin ilgisini doğurmuş, rap müzik de futbol gibi göçmen gençler için fakirlikten hızlıca çıkmanın, “kabul edilme”nin pratiklerinden birisi hâline gelmiştir, zira kısa zaman içerisinde, normal bir işte çalışarak kazanılan paralarla mukayese edilemeyecek düzeyde gelir getirmektedir. Aşağılanmaya, ırkçılığa isyan etmek amacıyla kurulan oluşumlar yerlerini birçok alanda faaliyet gösteren farklı suç koalisyonlarına bırakırken; politik özneleri gözetlemek, baskılamak, tevkif etmek ve sindirmek noktasında maharetini gösteren devlet makinesi, göstermelik entegrasyon pratiklerini bir kenara koyarsak, tamamen çemberin dışında bıraktığı göçmen topluluğunu, suç sektörüyle içli dışlı olmaya zorlamıştır. Dışarıdan düz mantıkla bakan zihinlerde, göçmenlerin suç işlemeye meyilli oldukları için bu alanda başarılı oldukları kanısı yaygındır. Lâkin bu tamamıyla hatalı bir çıkarımdır, zira hiçbir insan suça meyilli doğmaz. İnsanı var eden şey yeşerdiği ve yeşerttiği koşullardır. Eğer ki suç işlemek matah bir şey olsaydı, hiç kuşku yok ki göçmenlere yâr edilmezdi. Göçmenlerin Avrupa’daki toplumsal yapıda edindikleri görünümün pekişmesiyle beraber, suç ilişkilerinin kültür alanında temsiliyeti görevinin rap müziğe düşmesi asla tesadüfi değildir. Rap müziğin bu hususta bir geçmişe sahip olması, göçmen gençler arasında yaygınlığı ve en önemlisi bir araç olarak değersiz ve anlamsız kılınması ihtiyacı başlıca gerekçeler arasındadır.
Rap müziğin “bilinç” kazanmadan önceki erken dönem ticarî ürünleri dünyada etki yaratmışsa da İngilizce dışında bir dilde, Amerika toprakları dışında bir coğrafyada, rap müziğin icra edilebilir olduğuna dair ikna edici argümanlar sunmamış ve çeşitliliğe yol açmamıştır. İnsanların yaşam kültürlerindeki ana etken her daim vurgulandığı üzere etnik kimlikleri, doğdukları coğrafyanın gelenekleri vs. değildir. Yaşam kültürünüz doğrudan içine doğdunuz sınıfınız tarafından belirlenmektedir. Farklı toplumlarda, farklı coğrafyalarda yaşayan değişik ten renklerindeki insanları birbirine yaklaştıran şey, aidiyetini taşıdıkları sınıflarıdır. Rap müziğin sosyal ve ekonomik problemleri sahneye taşıdığı dönem, rap’i bütün dünyada icra edilebilir kılmıştır. Hiphop ağacının oluşumu sürecinde rap’in anlamını bulması bir süreçtir. Golden Age dönemi, rap’e bilinç taşınan dönem olarak nitelendirilmektedir. Amerika dışındaki ilk rap müzik denemeleri büyük ölçüde Golden Age döneminden esinlenilerek icra edilmiştir. O yüzden, nasıl ki bütün toplumlar birebir aynı sosyoekonomik seviyeleri yaşamamış, bazı toplumlar daha üst seviye bir üretim tarzı ve onun tarafından temellenen toplumsal yapıya ara dönemleri geçerek sıçramışsa, rap müzikte de Amerika dışı coğrafyalar benzeri bir süreç yaşamıştır.
Türkiye
Ülkemize gelecek olursak, kentleşmenin plânsız ve dengesiz biçimde gecekondu usulü yoğunlaşması; aşılmaz duvarlarla örülü, içinde olan bitenlerin biteviye bir döngüyü andırdığı kriminal mahalleleri meydana getirmiştir. Filmlere çokça konu olmuş olan Beyoğlu’nun belirli mahalleleri, kentin genişlemesiyle imara açılmış ve suç ilişkileriyle özdeşleşmiştir. Bağcılar, Esenler gibi ilçeler, eldeki duru örneklerdir. Her yeni genişleme, sınırın gerisinde kalanı soylulaştırma, kent yoksullarını da genişleyen sınırın duvarlarına doğru sürme, konuşlandırma refleksini de yanında getirir. Kentsel dönüşümün amacı yapı stokunu güncellemek değil, mekânın ekonomik ve sosyal dokusunu değiştirmektir; burada yapı stokunun yenilenmesi hedeflenen değil, nesnel sonuçtur. Soylulaştır/sürgün et politikasının kucağa bıraktığı, son dönemin suç ilişkileriyle gündemden düşmeyen lokasyonu Esenyurt’un, çok kısa sayılabilecek bir zaman diliminde Türkiye’nin en büyük “kentlerinden” biri hâline gelmesi, ucuz yabancı işgücü göçü ve inşaat sermayesinin toplam ekonomide kapladığı yerin ciddi boyutlara ulaşmasıyla ilintilidir. Korkunç bir nüfus patlaması yaşayan Esenyurt gibi laboratuvarlarda pişirilen deneyler, çok uzun bir süre geçmeden, tesadüfi olmayacak biçimde devrimci siyasetle özdeşleşmiş Kâğıthane, Gazi gibi lokasyonlardan yola çıkan lokal suç yapılanmalarını doğurmuştur. İllegal faaliyet hâlindeki sol örgütleri andıran örgütlenme tarzlarıyla, hücre/grup şeklinde örgütlenen bu yapılar, dağıtılmış olan sol örgütlerden düşen çeşitli kişileri de içlerine almışlardır; çürümenin bir yönü de budur. Dayanışmanın, birlik hâlinin tek eli havada kalacak biçimde toprağa gömülmesi, bölgedeki insan malzemesini bireycilikle yoğurmuş, yoksul mahallelerinden illegal “start up”lar kristalize olmuştur. Yeni nesil rap müziğin, maksimum düzeyde çiğ, içeriksiz, donuk sokak tasviri işte bu ilişkilerin utangaç bir temsiliyetine dayanmaktadır. Türkiye’de rap müziğin suç ilişkileriyle anılması köklü bir maziye sahip değildir. İstatistik, oluşturulduğu kıstasa göre arzu edilen algıyı yaratma kabiliyetine sahip ideolojik bir araçtır. İstatistiki verilerin gayesi, çoğu zaman, algılanabilen açık gerçeği, rakamsal tablolarla takas etmek, ihtiyaca göre perspektifleri dizayn etmektir. O yüzden rakamların ne dediğini bir kenara koyarak, son on senede suç işleme yaşının ciddi biçimde düştüğünü ve gençlik arasında suç işleme oranının “gözle görülür” biçimde arttığını söyleyebilmekteyiz. 2011 sonrası kayıtsız göçmen işçi borsasının tavan yapması, tekstil gibi enformelliğin zaten yaygın olduğu sektörlerden başlayıp, büyük kentlerdeki küçük-orta düzeyde metal sektörüne kadar genişlemesi, gençlikte büyük bir tahribata yol açmıştır. Göçmen emeğinin yoğun ve sektörel olmaktan çıkıp genişleyen sömürüsü, emek ücretlerini ciddi biçimde baskılamış, çalışarak kazanılan paranın yaşamak için anlamsızlaştığı noktada kolay yoldan hızlı para kazanmanın cazibesi artmıştır. Kurulan çoğu suç organizasyonu, Sıfır Bir gibi dizilerde de temsil edildiği üzere kendilerini adaletin, kardeşliğin temsilcisi olarak atamış, motivasyonlarının para, dünya malı olmadığını vurgulamıştır. Adı geçen dizinin soundtracklerine göz attığımızda rap müziğin damgasını vurduğunu görürüz. Gazapizm ve Cash Flow isimli rapçilerin kaydettikleri Pusula isimli şarkıda dizide gerçekleştirilen faaliyetlerle alâkalı sözler yer almakta, klibinde imitasyon silâhlar, kesici âletler sık sık göze sokulmaktadır. Ulusal bir kanalda gösterilen Çukur adlı dizide de yine aynı şekilde suç ilişkilerinin temsiliyeti göze çarpmaktadır. Lâkin ulusal bir kanalda gösterildiği için şiddet yönü kısılmış, melodram yönü yükseltilmiştir. Bu dizinin soundtracklerine de rap müzik damgasını vurmaktadır. Diziden bağımsız olarak üretilmiş olan Gazapizm’in Heyecanı Yok şarkısı diziyle birlikte ciddi boyutlarda popülerlik kazanmış, üreticisini de ön plâna çıkarmıştır. Gazapizm, bu şarkısında, Sıfır Bir dizisi için yaptığı şarkıdan farklı olarak üçüncü tekil şahıs ve birinci tekil şahıs arasında salınmakta, daha çok anlatıcı pozisyonuna oturarak tam bir temsiliyet örneği sergilememektedir. Bu da ulusal kanallar için uygun bir konsepttir. Son 8-9 yıllık sekansta suç ilişkilerini konu edinen şarkılar tedrici olarak çoğalmış ve kafanın çevrildiği her yerde görünür olmuştur. Örnekler bitmek tükenmek bilmeyen seviyelere çıkmıştır. Yeni nesil rap müzik ünlülerinin “koruma” adı altında suç organizasyonlarıyla ilişkilendiği, kara para aklanıldığı ve o organizasyonların rap müzikten elde edilen büyük gelirlerden “cüzi” miktarlarda paylar edindiğine dair dedikodular yayılmaktadır. Farklı coğrafyalardaki gelişim çizgisini düşündüğümüz zaman bu dedikoduların bir parça gerçeklik içerdiğini idrak etmemiz zor olmayacaktır. Suç ilişkilerinin belirli bir alanda temsilcisi ve öznesi/nesnesi olmak arasındaki çizginin zannedildiği kadar belirgin olmadığı, bazı örneklerde konunun sadece kültür alanında temsiliyet boyutuyla kalmadığı, aynı zamanda bu ilişkilere dâhil olunduğu veyahut dâhil olunduğuna dair derin şüphelerin bulunduğu görülmektedir. İlhamını dazlaklara karşı verdiği uzun kavgalarla duyuran 36 Boys isimli ekipten aldığını belirten Massaka, bu ekibin mottosuyla uyumlu olmayacak şekilde suç ilişkilerinin içerisinde yer aldığını defalarca açık biçimde Youtube yayınlarında anlatmıştır. Korsan isimli şarkısında, Almanya’da yasaklanmış olan, AKP iktidarıyla da ilişkili olduğuna dair iddialar bulunan Osmanen Germania isimli çetenin reklâmını yapmıştır. Yayınlarda, içinden geldiği hayatın özenilecek bir hayat olmadığını vurgulamakta fakat şarkılarında ve yine aynı yayınlardaki tavrıyla bu yaptığı vurgunun gerçekçi değil, kamu spotundan hallice olduğunu açığa vurmaktadır. Genç nüfus içerisinde tanınırlık seviyesi yüksek olan Tepki isimli rapçi, yurt dışında ikamet ettiği şu sıralar, Instagram isimli platformda açtığı yayınlarda kumar ve bahis sınıfına sokulabilecek birtakım oyunlar oynamakta ve ulusal basında çıkan haberlere göre, yasa dışı bahis reklâmı ve teşvikinden dolayı ülkemizde hakkında yakalama kararı bulunmaktadır.[1] Yakın zamanda Kadıköy Acil ekibinin bazı üyeleri arasında ulusal kanallarda bile gösterilecek kadar gündem olan bazı olaylardan bahsetmek kaçınılmazdır. Çeşitli dönemlerde akıl hastanesinde ve hapishanede de bulunan Sansar Salvo isimli rapçi, başta Kadıköy Acil grubunun öncülerinden Selo olmak üzere birçok kişiyle alâkalı, kendisinin merkezinde bulunduğu çeşitli iddialar savurmuştur. Kasıtlı olarak delirtildiği, kendisine çökülmeye çalışıldığı yönünde iddialarda bulunan Sansar Salvo’nun, bu iddiaları dile getirdiği yazılı ve görsel kayıtlar internet üzerinde mevcuttur. Çok katmanlı biçimde ölen insanlardan, uyuşturucudan, paradan bahsedilen bu iddialara karşılık konunun diğer tarafı olan Selo isimli rapçi de kendisini savunduğu ve karşı tarafla alâkalı çeşitli iddiaları dile getirdiği bazı röportajlar vermiştir. Sansar Salvo’nun çıkışlarından bir süre önce Şam isimli rapçi de yine odağında Selo’nun ve kendi ailesinin bulunduğu çeşitli kriminal iddialar içeren videolar çekmiş, daha sonra “tedavi” gördüğünü belirterek sözlerini geri almış ve Selo ile arasındaki buzları eritmiştir. Şam’ın iddialarına karşılık olarak Selo, yine o dönemde de bir Youtube kanalına verdiği röportajla kendisini savunmuştur. Aşağıda linki verilecek olan yazının sonunda gazeteci Çağdaş Gökbel, adını vermediği bir gencin mektubunu yayımlamakta, bu mektupta da rap müziğin kriminalize oluşuna dair bazı tespitler ve iddialar yer almaktadır.[2]
Rap müzik, gerekli toplumsal temellerin oluşmasıyla birlikte Türkiye’de de günahlaşmış, afyon tarafı ağır basan bir nitelik kazanmıştır. Medya tarafından, toplumda var olduğu için rap müzikte temsiliyetini bulan ilişkilerin sorumlusuymuş gibi yansıtılmış, kukla tiyatrosundaki kukla hâline gelmiştir.
Emre Çayırova
14 Temmuz 2025
Dipnotlar:
[1] “Yasadışı bahis soruşturmasında ikinci dalga: Fenomenler hakkında yakalama kararı”, 20 Kasım 2024, Birgün.
[2] Çağdaş Gökbel, “Sesimi duyan var mı? Uyuşturucu Türkiye’nin gençliğini yok ediyor”, 2 Ağustos 2022, Sol.