Loading...

Sykes-Picot Düzeni: Doğu’da Devrimci ve İşbirlikçi Solun Rolü


Batı dünyası başta olmak üzere, iktisadî ve siyasî krizin boyutu, yeni bir paylaşım savaşını zorlamaktadır. Trump yönetimi Pentagon’un bütçesini bir trilyon dolara çıkarırken, Avrupa Birliği de 800 milyar avroluk ek silâhlanma bütçesi için harekete geçti. Yeni Alman hükûmeti, dünyanın en büyük varlık yöneticisi, yani finans-kapitalin tepesinde bulunan BlackRock’ın temsilciliğinden gelen Şansöyle Friedrich Merz’in liderliğinde göreve başladı. Merz, Alman Silâhlı Kuvvetleri’nin, Avrupa’nın en güçlü konvansiyonel ordusu hâline gelmesi için ihtiyaç duyulan tüm malî kaynakların sağlanmasını gündeme alarak, “Dostlarımız ve ortaklarımız bunu talep ediyor,” dedi. Bu kapsamda Britanya, Fransa ve ABD tarafından Ukrayna’ya sağlanan silâhların menziline yönelik kısıtlama kaldırıldı. III. Paylaşım Savaşı, bir öncekinde olduğu gibi, yine Alman militarizmi üzerinden zorlanıyor. Romanya seçimlerinde NATO karşıtı adaya konulan yasak, Moldova’da Batıcı liderin yeniden iktidarda tutulması, Baltıklarda Rus gemilerine yapılan tacizler, Ermenistan ve Gürcistan üzerinden de Rusya’yı kuşatma girişimleri, Hindistan-Pakistan çatışması, Britanya’nın yeni savaş teknolojilerini duyurması ve açıktan savaş ilân etmesi…

Bir fırtına kopmakta ve taraflar giderek netleşmektedir. Bölgemizi en çok ilgilendiren hâdiseler ise Suriye’nin düşüşü, İsrail’in alan temizliği, Türkiye ile girişilen paylaşım kavgası ve PKK’nin feshidir. ABD’nin, Ankara Büyükelçisi Tom Barrack’ı Suriye Özel Temsilcisi olarak ataması, İsrail’deki Harretz gazetesinde, ABD’nin Suriye’deki başlıca aktör olarak İsrail’i değil, Türkiye’yi gördüğü şeklinde yorumlandı. Netanyahu yönetimine karşı tepkiler giderek artarken, İsrail ile Türkiye arasındaki paylaşımdan kaynaklı gerginlik de giderek sıcak çatışmalara evriliyor. Barrack, 25 Mayıs’ta yaptığı yazılı açıklamada, ABD’nin Suriye’nin bölünmesine karşı olduğunu, yeni bir “harita değişikliği” istemediğini söylemiş; Türkiye, Körfez ülkeleri ve Avrupa ile ortak hareket etmek istediğini vurgulamıştır.

Barrack ayrıca son günlerde yine tartışılır hâle gelen Sykes-Picot Antlaşması’na da vurgu yapmıştır. Söz konusu Antlaşma, I. Paylaşım Savaşı’nın başlamasının ardından 1916 yılında, Rusya’nın da onayıyla, Britanya ve Fransa’nın Ortadoğu olarak adlandırılan coğrafyayı paylaşmasını ifade ediyordu. Harita üzerinden çizilen sınırlar, petrol ve ticarî yolların hâkimiyetiyle ilgiliydi. Bugünkü Türkiye sınırlarını doğrudan ilgilendirdiği gibi, tüm 20.yy.’ın kurucu paradigması anlamına geliyordu. Çizilen haritada bir Yahudi devletine yer verilmediği görülünce Rotschild ailesi Britanya’ya verdiği borçları geri istemiş, sermaye grupları ve siyasî uzantıları çok yönlü girişimlere başlamış, bunun üzerine Britanya da İsrail’in kuruluşunun temeli sayılan Balfour Deklarasyonu’nu yayımlamıştı. Filistin bölgesindeki İngiliz egemenliği ilerleyen yıllarda Yahudi terör örgütleri eliyle bastırılacaktır. Zamanla bu terör iradesi, Ortadoğu’da İngiltere’nin yerini almakta olan ABD çıkarlarıyla buluşacaktır. Neticede “savaş, zafer ve anlaşma” dışı bir sermaye anomalisi olarak ortaya çıkan İsrail için, deldiği Sykes-Picot düzeninin sürmesi, aldatılmış Arap devletlerinin zayıf vaziyette kalması ve Türkiye’nin sınırlarına hapsolması, varoluşsal paradigmasının temelini teşkil ediyordu. Bugün bu düzen sarsılmaktadır.

Ekim Devrimi’nin (7 Kasım 1917) ardından iktidara gelen Bolşevikler, gizli tutulmasına karar verilen bu antlaşmadan çekilmekle kalmamış, bunu dünya kamuoyuna ifşa etmişti. Bu ifşa, batı kamuoyuna ilk kez 26 Kasım 1917’de The Manchester Guardian tarafından duyuruldu. Söz konusu gazete, köle emeğiyle işlenen pamuktan servet edinen beyaz tüccarlar tarafından kurulan ve bugün “solcu” olarak bilinen The Guardian’ın o dönemki adıydı. O dönemki gazete küpürünün tercümesi aşağıda yer alıyor.

Bu “ilk haberin” hangi kanaldan sızdırıldığı, iş birlikçi solun tarihsel işlevini görmek açısından önemlidir; ayrıca haberin vurguları da mühimdir. Gazete, Sykes-Picot Antlaşması’nı, ifşa olmuş bir kısım telgraf ve diğer belgeyle birlikte ele alır. Doğudaki işbirlikçi solun Batı emperyalizmi için önemini, gerektiğinde bu solu ayakta tutmak için tavizler verildiğini görüyoruz. Halk devrimcilerin safına geçtiğinde ise artık işbirlikçi “ılımlı sol”un mânâsızlaştığı anlaşılıyor. Doğuda işbirlikçi sol, Batı için Doğu’nun düzeninin bir parçasıdır; bu nedenle Sykes-Picot ifşasıyla aynı anda, ilk haberin konusu olmaktadır. Zaten “ılımlı sol”un iflası, Doğu’daki Batı emperyal düzenini zora sokmuş, bu durumun bir uzantısı olarak gizli antlaşmalar da ifşa olmuştur.

Haberdeki bir diğer yön, Sykes-Picot Antlaşması’nın detaylarıyla birlikte, Eylül 1917’de “bazı büyük finansörlerin İsviçre’de bir konferans yaptığı” istihbaratını birlikte vermesidir. İngiltere bu toplantılara bir büyük banka yöneticisi vasıtasıyla dâhil olmuştur; sermaye ve devlet el ele tarih yapmaktadır. Bu toplantıları 2 Kasım 1917’de İsrail Devleti’nin temelini atan Balfour Deklarasyonu takip etmiştir. Tercümesine yer verdiğimiz haber, 27 Kasım 1917 tarihini taşımaktadır. Arada Ekim Devrimi olmuştur. Devrim, yapısı gereği İsrail’in varlığıyla çelişerek patlak vermiş, zamanla doğudaki Batı’yla uyumlaştığı ölçüde hızını ve gücünü yitirmiş, İsrail’i tanıması bu anlamda bir kilometre taşı olmuş ve nihayetinde çözülmüştür. Batı’da ve Doğu’da ilk reaksiyonlara bakmak öğreticidir.

Sykes-Picot düzeni sarsılmaktadır; yenisi kurulacaksa bu yeni düzen, Doğu’da iş birlikçi solunu bulmak, yoksa inşa etmek zorundadır. Sermaye ve devlet faildir. Gelmekte olan hâdiselere, kurulacak ve gelişecek yeni yapılara bakarken bu çerçeve akılda tutulmalıdır.

Kolektif

4 Haziran 2025

* * *

Rusya ve Gizli Antlaşmalar

Şartlar Yayımlandı

Petrograd, Cumartesi

 

Maksimalistlerin [Bolşevikler –ed.] yönlendirmesiyle hareket eden Telgraf Ajansı, aşağıdaki bildiriyi yayımladı:

Dışişleri Komiseri M. Troçki, kısmen 1915 yılına ve kısmen Koalisyon Hükûmeti dönemine ait bir dizi gizli telgraf ve belgeyi yayımladı. Bu belgelerde, Dışişleri Bakanı Sazonov’un Konstantinopolis ve Boğazlar ile ilgili taleplerine yer veriliyor. Sazonov, Rusya’nın Konstantinopolis, Boğazlar, Marmara Denizi, Çanakkale, Güney Trakya’daki Midye-Enez hattı, Asya kıyısı ve Marmara Denizi’ndeki adalar (Gökçeada ve Bozcaada) üzerindeki hak iddialarını dile getiriyor.

Müttefikler bir dizi talepte bulunmuş, Rus Hükûmeti ise bu talepleri kabul etmişti. Bu talepler doğrultusunda, Konstantinopolis’in Rusya’dan gelen ve giden mallar için serbest bir liman olması öngörülmüştü. Müttefikler ayrıca, Asya Türkiye’sindeki Hristiyanların haklarının tanınmasını, kutsal yerlerin Arap Müslüman egemenliği altında korunmasını ve İran’daki tarafsız bölgenin, Britanya etkisi altındaki alanlara dâhil edilmesini talep etmişti.

Rusya bütün bu talepleri kabul etmeye hazırdı ve Halifeliğin Türkiye’den ayrılması yönündeki arzusunu kendi tarafından dile getirdi. İran’da ise Rusya, İsfahan ve Yezd şehirlerindeki “Rayonlar”ın [yerleşimler] kendi denetiminde kalmasını pazarlık konusu yaptı.

Almanya’nın gelecekteki sınırlarına ilişkin olarak Fransa bir dizi talepte bulunmuştu ve Rus Hükûmeti bunları kabul etmişti. Alsace-Lorraine’in Fransa’ya iadesi, Ren’in sol kıyısındaki bölgelerin askerden arındırılması, yeni devletlerin kurulması ve bu bölgelerin Almanya’dan tamamen ayrılması önerilmişti.

Bazı bölgeler, özgür ve tarafsız bir devlet hâline getirilecekti ve bu devlet, belli koşullar ve garantiler yerine getirilip barış sağlanana dek Rus birlikleri tarafından işgal edilecekti.

Müttefiklerin Önerilerine Tepki

Dışişleri Bakanı Terestçenko dönemine ait bazı telgraflar özellikle dikkat çekici. Bu telgraflar; Büyük Britanya, İtalya ve Fransa büyükelçilerinin M. Kerenski’yi ziyaret ettiklerini ve orduyu savaşabilecek duruma getirmek için önlem alınması gerekliliğini ısrarla belirttiklerini konu almaktadır. M. Troçki’nin belirttiğine göre, Rusya’nın iç işlerine bu müdahale girişimi hükûmet üzerinde rahatsız edici bir etki yaratmıştır. M. Terestçenko, bu durum üzerine Rusya’nın Washington Büyükelçisi’nden, Amerika Birleşik Devletleri Savaş Bakanı’na, ABD Büyükelçisi’nin o olayda gösterdiği ihtiyatı Rus Hükûmeti’nin çok takdir ettiğini iletmesini istemiştir.

Ayrıca, Terestçenko’nun çeşitli görevlilerine gönderdiği telgraflar da eşit derecede ilgi çekicidir. Bunların birinde, burjuvazinin “sağ sosyalistler”e verdiği ödünlerin bir kısmının değerini yitirdiği, çünkü “ılımlı sosyalistler”in halk üzerindeki kontrolünü kaybettiği ve bu kontrolün büyük ölçüde aşırı solun eline geçtiği belirtiliyor. Terestçenko ayrıca, Ön Parlamento’nun rolünün büyük olacağı, belli bir ana kadar bir Kurucu Meclis’in yerini alacağı ve bileşiminde sosyalistler çoğunlukta olsa bile, “ılımlı sosyalistler” uyum içinde hareket edeceği için, ılımlı partilerin aşırı sola karşı kendi güçlerini korumayı başaracakları görüşünü dile getirir.

Son olarak yayımlanan belge, Bern’deki Rusya Elçisi’nden gelen ve bazı büyük finansörlerin İsviçre’de bir konferans yaptığını bildiren gizli bir telgraf.

İngilizler konferansa katıldıklarını reddediyorlar. Yine de bir banka müdürü (Burada önde gelen bir Londra bankasının adı veriliyor) 2 Eylül 1917’de Cenevre’ye varmış. Rusya ile ilgili olarak henüz kesin bir şey bilinmiyor. Ancak, Merkez Güçlerin, Doğu’da belirli tazminatlar elde edebileceği ve konferanstaki Alman katılımcıların Baltık eyaletlerinin devredilmesi ve Finlandiya’nın bağımsızlığı konusunda ısrarcı oldukları öne sürülmüş gibi görünüyor.

—Reuters

The Manchester Guardian

26 Kasım 1917

Kaynak