Başkan Donald Trump’ın kabinesindeki milyarderler dâhil, çok az kişi açılış töreninde onu gölgede bırakan teknoloji patronları kadar etki sahibi. Şimdi başkanın en yakın müttefiklerinden biri olan Elon Musk, Trump’ın talebiyle federal hükûmeti baştan aşağı yeniden yapılandırıyor ki bu da hiç kuşkusuz Musk’ın şirketleri için ileride devlet fonlarının garanti altına alınması anlamına geliyor. Bu arada Trump’ın, Amazon’a yönelik eleştirileriyle bilinen Federal Ticaret Komisyonu üyelerini görevden alması, 2024 seçimlerinde Washington Post’un Kamala Harris’e verdiği desteği geri çeken Jeff Bezos’a yapılmış dostane bir jest olarak yorumlandı.
Amerika’nın en zengin dört ismi Musk, Bezos, Mark Zuckerberg ve Larry Ellison; tamamı teknoloji sektöründe yer alıyor ve Trump’la farklı düzeylerde iş birliği içindeler. Bu yönelimler siyasî nedenlerle şekillenmiş olsa da, aynı zamanda Amerika’nın köklü zengin sınıfının yerleşik gücüyle baş etmeleri gerektiği gerçeğini de yansıtıyor; zira tarih boyunca yeni servet sahipleri sıkça yerleşik elitlerle çatışma yaşamıştır. Günümüzün teknoloji milyarderleri kuşkusuz büyük bir nüfuza sahip ancak onların konumları hâlâ geçmişin farklı dönem ve sektörlerinden gelen köklü hanedanlara kıyasla daha kırılgan olabilir.
Amerika’nın egemen sermaye aileleri, kuşaklar boyunca servetlerini tahkim ederek şirketlerini ülkenin ekonomik yapısına yerleştirmiş ve mülkiyeti aile içinde tutmayı sürdürmüştür. Teknoloji milyarderleri de benzer bir yolu izliyor ancak servetlerini doğrudan miras bırakmak yerine, yeni finansal ve hukukî yapılar aracılığıyla servetlerini güvence altına almaya çalışıyorlar. Tıpkı Yaldızlı Çağ’ın hayırseverlik girişimlerinde olduğu gibi, bu çabalar dışarıdan iyi niyetli görünse de, gerçekte Trump’ın ikinci döneminde ve sonrasında gücü sağlamlaştırmaya yönelik hamlelerdir.
Amerika’nın Aşırı Zenginlerinin Evrimi
Amerikan kurucuları aristokrasiyi reddetmiş olsa da, eski İngiliz sömürgecilerden oluşan bir toprak sahibi elit sınıf hızla şekillendi. Ancak Avrupa’daki soyluluk sınıfının kısıtlamalarından kurtulmuş göçmenlerin gelişiyle, girişimciler hızla kilit sektörlerde tekelleşmeye başladı. Bu girişimciler ve onların mirasçıları, Washington karşısında değerlerini ispat ederek, hibe, vergi indirimi, sübvansiyon ve diğer kurumsal desteklerle servetlerini korudular.
Örneğin Eleuthère Irénée du Pont, 1802 yılında ABD’nin ilk büyük barut fabrikasını kurdu ve hem 1812 Savaşı’nda hem de İç Savaş sırasında patlayıcı üretimi için devletle sözleşmeler yaptı. Andrew Carnegie’nin çelik imparatorluğu, Yeniden Yapılanma döneminde hükûmet destekli sanayileşme çabaları için demiryolu ve altyapı desteği sağlarken, John D. Rockefeller’ın Standard Oil şirketi evleri ve fabrikaları enerjiyle buluşturdu. J.P. Morgan, 1895 ve 1907’de hükûmetin acil durum borç vereni olarak finansal politikaları yönlendirdi; Henry Ford’un şirketi ise Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarında hem araç hem fabrika tedarik etti.
20. yüzyıla gelindiğinde, Amerika’nın elitlerinin servetleri miras vergileri, savurgan mirasçılar, federal tekelleşme karşıtı uygulamalar ve değişen ekonomik koşullar nedeniyle aşınmaya başladı. Rooseveltler gibi bazıları siyasete yönelirken, diğerleri Carnegie Uluslararası Barış Vakfı ve Rockefeller’ın Dış İlişkiler Konseyi gibi hayır kurumlarına servet aktararak dış politikayı şekillendirmeye devam etti.
Yine de bazı aileler, şirketlerini sıkı aile kontrolü altında tutarak ve kamuoyunun ilgisinden uzak kalarak varlıklarını sürdürdü. Ford ailesi, servet açısından modern hanedanlarla kıyaslanmasa da, Ford Motor Company üzerinde hâlâ söz sahibi. Bu sırada Cargill ailesi, 150 yılı aşkın bir süredir varlığını sürdüren Cargill A.Ş. ile sessizce Amerika’nın en zengin dördüncü ailesi olma konumunu koruyor.
Eski hanedanlar yavaş yavaş silinirken, yerlerini yenileri aldı. 1962’de Sam Walton ilk Walmart mağazasını açtıktan yalnızca 30 yıl sonra Walton ailesi, 400 milyar dolardan fazla servetiyle ülkenin en zengin ailesi oldu ve bu unvanı hâlâ koruyor. Walmart, hükûmetçe vazgeçilmez bir şirket hâline gelerek büyük avantajlar elde etti: Ülkenin en büyük özel işvereni ve devasa müşteri kitlesiyle, eyalet ve yerel yönetimlerden milyarlarca dolarlık sübvansiyonlar aldı. Düşük ücretli çalışanlarının büyük kısmı gıda yardımlarına bağımlı hâle gelirken yıllık gıda pulu harcamalarının %25’inden fazlası (yaklaşık 115 milyar dolar) Walmart mağazalarında yapılıyor.
Amerika’nın diğer en zengin aileleri de benzer şekilde kritik sektörlere, tedarik zincirlerine ve ekonomik altyapıya derinlemesine yerleşmiş durumda. İkinci en zengin aile olan Mars ailesi, Mars A.Ş. aracılığıyla askerî gıda tedarik sözleşmeleriyle büyük kazanç elde ediyor. Özgürlükçü söylemlerine rağmen Koch ailesi, ABD ordusuna doğal kaynak sağladığı kârlı anlaşmalardan ve enerji sübvansiyonlarından yüz milyonlarca dolar elde etti. Cargill ailesi ise, tarım imparatorluğu için yem maliyetlerini düşüren milyarlarca dolarlık dolaylı sübvansiyonlardan faydalanıyor.
Amerikan elitleri, servetin aile içinde kalmasını sağlamak için de yoğun çaba sarf ediyor. “Servet koruma endüstrisi” olarak bilinen bu çerçevede, onlarca yıldır veraset vergisinin zayıflatılması ya da kaldırılması için lobi faaliyetleri yürütüyor, varlıklarını ise tröstler, vergi boşlukları ve özel vakıflar aracılığıyla koruma altına alıyorlar. Aile ofisleri adı verilen özel işletmeler, nesiller arası servet transferlerini yönetirken aynı zamanda çıkabilecek anlaşmazlıkları da çözmekle ilgileniyor.
Teknolojinin Sorunları
Yeni nesil ultra zengin teknoloji oligarkları muazzam bir güce sahip ancak servetlerini kalıcı hâle getirme konusunda önemli engellerle karşı karşıyalar. “Bağış Taahhüdü” gibi girişimler, milyarderlerin servetlerini koruma yönündeki istekliliğini azaltmaya çalışıyor ve kamuoyunda hanedan inşasına yönelik olumsuz bir algı oluşmuş durumda. Musk’ın yakın zamanda Demokrat çevrelerden Cumhuriyetçi ittifaklara yönelmesi, kendine siyasî bir koruma zemini arayışının sürdüğünü gösteriyor. Öte yandan Zuckerberg, siyasî yelpazenin her iki ucundan da eleştirilere maruz kalıyor.
Hanedan ailelerin aksine, teknoloji milyarderlerinin servetleri çoğunlukla istikrarsız sektörlerde (hisse senetleri, özel sermaye ve girişim sermayesi gibi alanlarda) bulunuyor. Oysa geleneksel elitlerin serveti daha çok toprak ve kalıcı sanayi yatırımları gibi sağlam temellere dayanır. Piyasa dalgalanmaları seçim gününden bu yana teknoloji milyarderlerinin toplam servetinden yüz milyarlarca doları silerek bu kırılganlığı gözler önüne serdi.
Teknolojinin genişlemesi, yerleşik zengin ailelerle de çatışmalara neden oldu. Musk ve Koch ailesi, doğal kaynak sübvansiyonları ile elektrikli araç sübvansiyonları konusunda karşı karşıya geldi. Walmart, bir zamanlar Tesla ile yenilenebilir enerji konusunda işbirliği yaparken, 2016 yılında SolarCity’nin neden olduğu çok sayıda güneş paneli yangını nedeniyle Tesla’ya dava açtı (SolarCity, Musk’ın kuzenleri tarafından kurulmuş ve Tesla tarafından tartışmalı şekilde kurtarılmıştı). Walmart’ın elektrikli araç şarj altyapısına yönelmesi, Musk’ın bu alandaki çıkarlarını doğrudan tehdit eder nitelikte.
Bezos’un Walmart’ı Amerika’nın en büyük perakendecisi koltuğundan indirme arzusu ise onlarca yıl öncesine dayanan bir rekabetin parçası. Walmart, 1998 yılında Amazon’a, 15 yöneticisini işe alarak kendi perakendecilik sistemlerini taklit ettiği iddiasıyla dava açmıştı. Amazon’un yükselişine rağmen Walmart hâlâ güçlü konumda ve e-ticarete yaptığı yatırımlarla bu rekabeti sürdürüyor.
Trump, ikinci başkanlık döneminde teknoloji milyarderleriyle kurduğu yakın ilişkiden faydalanıyor; onlar da onun siyasî etkisinin kendi çıkarlarını koruma ve rakiplerini zayıflatma gücünün farkında. Trump ilk döneminde Koch ailesini açıkça eleştirmişti ve bu duruşunu 2024 seçim kampanyasında da sürdürdü. Walmart varisi Christy Walton, 2020 seçimlerinde Trump karşıtı kampanyaları finanse etmişti ve kısa süre önce yayımlanan, Trump’a yönelik eleştirel mesajlar taşıyan bir reklâmın da arkasında olduğu düşünülüyor. Önerilen gıda yardımı kesintileri Walmart’ı olumsuz etkileyebilirken, Musk ve Bezos, Walton ailesinin ticarî çıkarlarına meydan okumanın yollarını arıyor.
Trump’ın büyük şirket yanlısı geçmişi, teknoloji milyarderlerinin vizyonlarını diğer başkanlara kıyasla daha etkin bir şekilde gerçekleştirmelerine olanak sağlayabilir. Ancak Google ve Meta’ya karşı açılan davalar gibi Silikon Vadisi’yle yaşanan geçmiş çatışmalar, Trump’ın büyüme gösteren teknoloji devlerine karşı düzenleyici gücü kullanmaktan çekinmeyeceğini de gösteriyor. Bezos, Zuckerberg ve Musk ile olan kişisel gerilimleri, Trump’ı güvenilmez bir müttefik hâline getiriyor. Ayrıca Musk-Zuckerberg rekabeti gibi içsel çekişmeler, teknoloji milyarderleri sınıfının ne denli uyumsuz olduğunu ortaya koyuyor.
Yerleşme ve Konsolidasyon
Yine de, yürüttükleri lobi faaliyetleri ve sahip oldukları teknik uzmanlık sayesinde, Amerika’nın egemen sermaye temsilcileri şirketlerini ülkenin sınaî ve ekonomik altyapısına derinlemesine yerleştirmiş durumda. Musk’ın Starlink uyduları, ABD’nin Ukrayna’ya verdiği destek çabalarında kritik rol oynadı. SpaceX, Bezos’un Blue Origin şirketiyle birlikte NASA’dan dev sözleşmeler aldı. Zuckerberg’in Meta’sı, Amerikan ordusu için yapay zekâ teknolojisi geliştiriyor. Larry Ellison’ın Oracle şirketi ise özellikle veri, bulut bilişim ve çevrimiçi güvenlik konularında birçok devlet sözleşmesine sahip.
Ancak Amerika’nın tüketici merkezli ekonomisinde uzun vadeli hâkimiyet, halkla kesintisiz temas kurmayı gerektiriyor. Musk bu konuda oldukça başarılı oldu; Starlink kısa süre önce Verizon ve T-Mobile ile iş birliği yaparak hizmet alanını genişletti. Musk’ın iş imparatorluğu büyük ölçüde devlet hibeleriyle destekleniyor. Tesla, elektrikli araç şarj ağı konusunda lider konumda ve hem federal hem de eyalet düzeyinde sübvansiyonlardan yararlanıyor. Ancak bu destekler artık siyasî bir mücadele konusu: Ocak 2025’te Kaliforniya, Trump’ın elektrikli araç teşviklerini kaldırma çağrısına tepki olarak Tesla’nın eyalet vergi kredilerini iptal etmekle tehdit etti.
Musk, Bezos, Zuckerberg ve Ellison, ABD’nin diğer zenginlerine göre belirgin bir avantaja sahip. Şirketlerinin üzerinde doğrudan kontrol sahibi olmaları, servetlerinin geleceğini kendi elleriyle şekillendirmelerine olanak tanıyor. 40 yaşındaki Zuckerberg, 80 yaşındaki Ellison’a göre daha az zaman baskısı altında olsa da, tümü etkilerini bir nesilden ötekine taşımak için aktif olarak plânlama yapıyor, çoğunlukla da bu süreci “hayırseverlik” adı altında yürütüyorlar. Servetlerini çocuklarına miras bırakmak yerine, sadık kişiler ve aile üyeleri tarafından yönetilen güvenilir yatırım yapıları oluşturuyorlar.
Tıpkı geleneksel hanedanlarda olduğu gibi, aile ofisleri teknoloji milyarderleri için de servet yönetiminin temel aracı hâline geldi. Ancak klasik aile ofislerinden farklı olarak, bu ofisler mutlaka aile üyeleri tarafından yönetilmiyor ve genellikle yüksek büyüme potansiyeline sahip, yıkıcı (disruptive), çoğunlukla da zaten kendi şirketlerinin faaliyet gösterdiği ya da el atabileceği alanlarda bulunan sektörlere yatırım yapıyorlar.
Örneğin, Bezos Aile Vakfı daha geleneksel bir hayır kurumu gibi işlev görürken, 2005 yılında kurduğu Bezos Expeditions adlı tek aileli limited şirket (LLC), servetini yönetmek ve uzay keşfinden sağlık hizmetlerine kadar birçok sektöre yatırım yapmak amacıyla kurulmuştu. Benzer şekilde, Chan Zuckerberg Girişimi de kâr amacı güden bir LLC olarak faaliyet gösteriyor ve 2021’de Meta adını almak için satın aldığı Kanadalı şirketi kapatması, bu yapının Zuckerberg’in genel kurumsal stratejisine nasıl entegre olduğunu ortaya koyuyor.
Musk’ın 2016’da kurduğu aile ofisi Excession, 2022 yılında Twitter’ı 44 milyar dolara satın almasını finanse etmede kilit rol oynadı. Eski bir Morgan Stanley bankacısı olan Jared Birchall tarafından yönetilen bu yapı, Musk’ı eleştiren isimleri araştırmak üzere dedektifler bile tuttu. Larry Ellison’ın Lawrence J. Ellison Kabili Rücu Emanet Hesabı (Fonu) isimli yapısı ise son derece gizli yürütülüyor ve kişisel çıkarlar için kullanılabileceği öne sürülüyor. 2019 yılında bu fonun, Ellison’ın yüksek borç altındaki kızı tarafından kurulan Annapurna Pictures’ı destekleyeceği iddiaları gündeme gelmişti. Resmî bir taahhüt olmasa da, fonun varlığı bankaların hukukî süreç başlatma konusundaki isteksizliğine neden oldu ve sonunda bir uzlaşmayla sonuçlandı.
Teknoloji milyarderleri geleneksel hanedanlar inşa etmiyor olabilir ancak servet birikiminin geleceğini politika, sanayi ve teknoloji üzerinde uzun vadeli etkiler yaratabilecek, kurumsal ve hayırsever hibrit yapılara yönlendirerek güvence altına almayı amaçlıyorlar. Yine de bu modeller, kuşaklar boyunca ayakta kalmayı başarmış eski zenginlik yapılarıyla karşılaştırıldığında henüz ciddi şekilde sınanmış değil.
Yine de bugünün ultra zengin figürleri, ya kendi kontrollerinde kurumlar oluşturarak servetlerini yöneteceklerine ya da onu vergi yasaları, dış bireyler ya da şirketler aracılığıyla kaybetme riskiyle yüzleşeceklerine inanıyor. Yaldızlı Çağ’ın milyarderlerinin aksine (ki pek çoğu servetlerini hayır işlerine aktardı ya da bu servetler varisleri tarafından tüketildi) günümüz milyarderleri servetlerini açıkça tanımlanmış misyonlara sahip, özenle kurgulanmış yatırım araçlarına kanalize ediyor. Trump’la kurulan ittifaklar bu yapıları güvence altına almak, yeni iş alanları yaratmak ve gelecekteki fırsatlar ve sözleşmeler için siyasî bağlantılar kurmak açısından faydalı olabilir. Ancak Trump’ın öngörülemeyen kişiliği ve politik tarzı, tüm bu uzun vadeli plânları bir anda altüst etme potansiyeline de sahip.
John P. Ruehl
4 Nisan 2025
Çeviri: Selvi Yüzbaşıoğlu