Loading...

Cahilleştiriciler


Bugün yüz çevirmenin mümkün olmadığı bir hâl alan klik kavgaları, 2023 yılı itibariyle, görmek isteyen gözler için açık emarelerini vermişti. Kısa süre önce, Sinan Ateş cinayetinin önü açılıp kayda alınmış, MHP üzerine Avrupa merkezli tazyikler başlamış, Erdoğan simgesinde perdelenen bir devlet hizbi, izler ve teşvik eder bir pozisyon almıştı. Bu pozisyonun icracısı, taze el değiştiren İçişleri Bakanlığı olmuştu. Sermaye ve devlet kliklerini içine alan bu dönüşüm sürmektedir.

Bahsi geçen dönüşümün, birisi emperyalist devletler ve küresel sermaye fraksiyonlarının çekişmesinden, diğeri de bunlarla bağlantılı olarak Türkiye’nin iç dinamiklerinden kaynaklanan iki temel sebebi vardır. 2023 yılı itibariyle emareleri görülen, 2024 yılı içinde ise pek çok ciddi işaret veren küresel dönüşüm, içerideki klik kavgalarına da yol vermiştir.

ABD’deki iktidar değişikliği, 2024 yılı sonu ve 2025 yılı başı itibariyle, gelişmelerin aktığı kanalı belirginleştirmiştir. Bu andan itibaren Türkiye’deki klik kavgaları gizlenemez bir hâl almıştır. Bu ana kadar, halkı “AKP/MHP bloğu” goygoyu ile uyutan, meseleyi, “MHP’ninki saray rejimine destek” basitliğinde lanse edenler ve bu sayede muhalefetçilik oynayanlar, artık kavga konusunda konuşmak zorunda kalmışlardır. Ama ne konuşmak! Derhal uyutma görevlerine uygun bir senaryo etrafında öbekleşmişlerdir: “Erdoğan sonrası taht kavgaları.” Kolektif davranışta hata aranmaz.

Biraz daha geriden alacak olursak, 2016 ortasında, İngiltere’nin AB ve ABD boyunduruğundan kurtulmak için icra ettiği referandumundan başlayarak daha net bir hat çizebiliriz. Brexit Referandumu, İngiliz Devleti’nin eski sahalarına dönüşü bakımından tarihî bir kırılma anıdır. Referandumun yapıldığı 23 Haziran 2016 günü Türkiye’de Meclis, askerin terörle mücadele gerekçesiyle sokak kontrolünü ve polisin idaresini ele almasına yönelik yasa çıkarmıştır. Ev aramaları ve askerî yargılama düzeni de dâhil olmak üzere bir sıkıyönetim düzeni tasarlanmıştır.[1] Bu karşı tedbirin alınmasını ve Brexit’i takiben birkaç hafta sonra Türkiye’de Amerikancı darbe girişimi meydana gelmiş; Obama nezdinde finans sermayesi, iktidarı Trump’a teslim etmeden az süre önce Türkiye’de konumunu garantilemek isterken başarısız olmuş; bu hamle sonrası AKP, MHP vasiliği altında Ankara merkezli devlet kliğinin yedeğine girmiştir. Bu hadiseleri Türkiye’nin üst üste icra ettiği geniş askerî operasyonlarla Suriye’ye yerleşmesi izleyecektir. Suriye’de iktidara gelecek olan Şara, 15 Temmuz darbe girişiminden iki hafta sonra örgütünü El-Kaide sisteminden çıkararak İngiltere-Türkiye koordinesine girecektir.[2]

2023 yılına kadar MHP’de temsil edilen güçlerin bürokraside ve AKP içinde güçlenmesine tanıklık edilmiştir. Yargıdan idarî bürokrasiye kadar MHP’li kadrolar atılım yapmıştır. Bu dönem zarfında ABD’yi açıkça suçlamaya cüret eden Süleyman Soylu, İçişleri Bakanlığı’na oturmuştur. Onun yıpratılması ve düşüşü, gelişi gibi emperyalist sistemin küresel işleriyle ilgilidir. Sedat Peker ifşaları, bu gelişim çizgisinin engellenmesine dönük bir projeydi. Ciddi başarılar sağlamış, Soylu döneminin kapanmasına hizmet etmiştir. Soylu’nun AKP içerisinde icra ettiği işlev, devletin ideolojik aygıtlarından olan televizyon düzeninde Habertürk’te vücut bulmuştur.

Süleyman Soylu ve ilişki ağına karşı Sedat Peker salvoları üst üste gelirken Erdoğan’ın sessiz kalması, tasfiye amaçlandığını ortaya koymuştu. Bu veri dâhilinde düşünüldüğünde, Soylu’nun kendisini savunmak için konuşacağı mecranın ancak kendi kliğine ait/yakın bir mecra olması zorunluydu; 2021 yılı itibariyle “AKP merkez medyasının” siyaseten hayatta kalmaya çalışmak üzere konuşacak bir Soylu’ya kapalı olduğunu görmek gerekiyor. Bu noktadan itibaren, 24 Mayıs 2021’de Habertürk’te icra edilen canlı yayın, katılımcılarıyla birlikte önem kazanıyor.

Soylu, 24 Mayıs 2021’de, Habertürk’te Veyis Ateş, Mehmet Akif Ersoy, Merdan Yanardağ ve İsmail Saymaz karşısında tek kale top oynadı.[3] İzleyen herkes ortada bir gazetecilik faaliyetinin olmadığı konusunda hemfikirdi. Geçtiğimiz günlerde Ahmet Şık ile program yapan Ruşen Çakır, bu yayında “iki iktidar, iki muhalefet gazetesine” yer verildiğine halkı inandırmak istiyor; cahilleştirme hamlelerinden birisidir. Çakır’la yayına çıkan TİP vekili Şık, Erdoğan’ın bir dönem daha Cumhurbaşkanı olacağını ilân edebilmiştir. 24 Mayıs 2021’de yayına çıkan kadroya dönecek olursak, Veyis Ateş ve Mehmet Akif Ersoy’un uğradığı akıbetler az çok su üstünde; üzerinde durulması gereken ise Yanardağ gibi sol figürler. Derdimiz şahısları değil fakat Türkiye’deki cari konumlanmaları teorik bir zeminde kavramamız gerekiyor. 9 Ekim’de Yanardağ’ı da içine alarak şu satırları kaleme almıştık:

“Tayyip Erdoğan, ağustos sonunda, MHP’nin genel başkan yardımcısı düzeyinde dahliyle, Şanghay İşbirliği Örgütü toplantısı kapsamında Çin ziyareti gerçekleştirdi. Bu ziyareti, günler sonra Maocusundan TKP’lisine, karma bir devlet solu heyetinin Çin ziyareti takip etti. Grupta Aydemir Güler, Merdan Yanardağ, Haluk Hepkon ve Mehmet Ali Güller gibi isimler yer aldı. Yine günler sonra Bahçeli, Türkiye-Rusya-Çin ittifakı çağrısını yayımladı; Yanardağ bu çağrıyı televizyondan açıkça destekledi. Özetle, Çin ziyaretinin icrasından, ziyaret sonrası siyasî çağrısına ve sağının solunun eklemlenmesine, merkezde MHP’nin bulunduğunu teşhis edebiliyoruz.”[4]

Yakın tarihte Yanardağ’ın tutuklanıp kanalının susturulmasıyla Mehmet Akif Ersoy vakasını ayrı düşünemeyiz. Ersoy vakasına gizli tanık beyanıyla Soylu’nun katılması da ayrı hadiseler değildir. MHP’nin dışarıdan başlamak üzere, içeriden operasyonlarla da kriminalize edilmesi bunlardan ayrı değildir. Hadiselerin akış yönünü anlayabilmek için kapitalizm ve emperyalizm yokmuş gibi davranmamak gerekmektedir.[5] Tersinden, hadiselerin akış yönünü perdelemek için kapitalizm ve emperyalizm yokmuş gibi davranmak gerekmektedir ki TKP’den gazeteci Merkez Komite üyesi Ali Ufuk Arikan, TİP’ten gazeteci vekil Ahmet Şık, Medyascope’tan gazeteci-yazar Ruşen Çakır gibi isimlerin yaptığı budur. Gazetecilik sığlığın bahanesi olmaktadır; bu sığlığının arkasında saklanma olanağı bulunamaz ise kendilerinin de içinde yer edindikleri sistemi ifşa etmek icap edecektir. Gerçekleri anlatmaları hâlinde, “saray edebiyatı” üzerinden hitap ettikleri orta sınıf kitlelerle kurdukları ilişki de sarsılacaktır. Cahillik durum değil, tutumdur.[6]

Bu zevat, Türkiye’de sermaye fraksiyonlarını da ayrıştıran devlet içi klik kavgaları konusunda konuşmanın kaçınılmaz bir iş olduğu bir anda hep bir ağızdan “Erdoğan sonrası taht kavgası, Bilal Erdoğan için yol temizliği” goygoyunda aniden birleştiler. Sözde analizlerinde tarihten, sınıftan, kapitalizmin işleyiş biçimi ve güncel gidişatından bahis açılmıyor. Emperyalist kliklerin küresel konumlanmaları, bu konumlanmalar dâhilinde Türkiye içi kliklerin çatışmalarını ele almak, hakikate yaklaştırdığı ölçüde zorluklar çıkarıyor.

Bugün “taht kavgaları” bağlamında konuşanlar, daha dün bir “iktidar bloku”ndan bahsediyorlardı. “AKP ve Cumhur İttifakı adı altında toplanmış İslamcı faşist blok” gibi tabirler bu zevatın arşivinde çokça bulunuyor.[7] Uzun bir liste çıkarılabilir ancak biz 16 Ağustos 2024 tarihine bakmanın pek çok meseleyi daha kısa yoldan anlatmaya yarayacağını düşünüyoruz. Can Atalay’ın lehine çıkan Anayasa Mahkemesi kararının, Atalay’ın tutukluluğunun sonlandırılarak Meclis’e dönmesi için Meclis Genel Kurulu’nda okunacağı uygun ortam hazırlanmış, geriye sessiz sedasız gerçekleştirilebilecek bir formalite kalmıştı. Bu noktada Ahmet Şık kürsüye çıkarak AKP ve MHP’ye karşı “terör örgütü” suçlamasıyla yüksek bir perdeden konuştu; neticede saldırıya uğradı, karar okunamadı ve mesele Bahçeli’nin tabiriyle kapandı; Numan Kurtulmuş boşa düştü. Devamında, aynı gazeteci vekil, kendisine tuzak kurulduğunu ileri sürdü, partisinin resmî bir kararına dayanmadan, muhalefeti, Meclis’i terk ederek AKP/MHP’yi yalnız bırakmaya çağırdı.[8] Burada ucuz muhalefeti aşan, boşa düşürücü bir işlevi de gözlemliyoruz.

İşlerin kapalı yürütüldüğü bir platform olan devletin içindeki ve etrafındaki kişilerin tek tek nerede konumlandıklarını bilmek hem kapalılık gereği mümkün değildir hem de bu pozisyonlar değişmeye açık ve bazen de bilinçli olarak şaşırtmacalıdır. Ancak teorik bir kavrayışa imkân vardır, kalıcı ve halkın faydasına olacak olan da budur. İleride de şaşırtılmamak için kanaatler edinmek zorundayız. Söz gelimi en yakın örneklerden Ela Rümeysa Cebeci önce serbest bırakıldı, sonra anlaşılan karşı tarafa kaptırılmamak için korumaya alınmak üzere tutuklandı. Dahası örgütlü bir geçmişten geldiği açık olan, yani neyi nasıl ve neden söylediğini bilen Mehmet Akif Ersoy, tutukluluğunun ikinci günü söylem değiştirdi.[9]

Ela Rümeysa Cebeci ve benzerleri üzerinden kurulan bal tuzağının bugün Numan Kurtulmuş’un yakın çevresine kadar, devlet kadrolarının bir bölüğüne eriştiğini görüyoruz. Bu hadise, içeride ve bölgemizde 2016’da güçlenmeye başlayan Türkiye-İngiltere inisiyatifinin kırılmasıyla yakından ilintilidir. 2024 Ekim’inde İngiltere’nin de dahliyle[10] başladığı anlaşılan çözüm sürecine 10 Mart 2025’te Şam kırsalında ABD tarafından el konulmuştur. Bahçeli-Öcalan hattı bu konumlanmanın karşısındadır; konumları daha inisiyatifli bir Türkiye merkezlidir. Bu model 1957’de de Misak-ı Millî’yi geri kazanmaya kalkmıştır. 10 Mart 2025’ten itibaren bölgemizde Türkiye’ye biçilen rol, inşacı ve etkili bir özne olmaktan ziyade ABD’nin Soğuk Savaş başlangıcı ve net biçimde Kore Savaşı’ndan beri Türkiye’yi konumladığı araçsallaşmış, karar alıcılığı törpülenmiş biçimdir. Bu açıdan örneğin, Çözüm Komisyonu’nun Bahçeli’nin çağrısı ve Erdoğan’ın ayak sürümesine rağmen Kurtulmuş’un da desteğiyle kurulmuş olması, yine Bahçeli ve Kurtulmuş’un ittirmesiyle Ada’ya gidilmesi, tarafları ve son operasyonu anlamlandıran verilerdir.

Neticede bugün “taht kavgalarını” analiz edenlerin “dış görünüşü ile özü doğrudan örtüşseydi tüm bilim gereksiz olurdu.” Cahilleştiricilerin, inkârcıların göstermek istediğinin aksine, yaşadığımız cehennemî vaziyetin merkezinde emperyalizm ve kapitalizm vardır. Taht, aile, saray vs. ipteki cambazdır. Teorik kavrayış, elimizdeki ileriye dönük güçlü bir araçtır.

Gökçe Kutlu

22 Aralık 2025

Dipnotlar:

[1] 23 Haziran 2016 tarihinde çıkarılan 6722 sayılı yasa: “Genel kolluk kuvvetlerinin imkân ve kabiliyetlerini aşan durumlarda terörle mücadele için gerekli olması veya terör eylemlerinin kamu düzenini ciddi şekilde bozması hâlinde, İçişleri Bakanlığı’nın teklifi üzerine Cumhurbaşkanı kararıyla Türk Silâhlı Kuvvetleri görevlendirilebilir… Görevlendirilen Türk Silâhlı Kuvvetleri birlikleri ve personeli, kendi komutanının sorumluluğu altında ve onun emir ve talimatlarına göre 4/1/1961 tarihli ve 211 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nda belirtilen yetkiler ile kolluk kuvvetlerinin genel güvenliği sağlamada sahip olduğu yetkileri kullanarak verilen görevleri yerine getirir… Askerî birliklerin belirli görevleri genel kolluk kuvvetleriyle birlikte yapması hâlinde komuta, sevk ve idare askerî birliklerin en kıdemli komutanı tarafından üstlenilir… Türk Silâhlı Kuvvetleri personelinin bu fıkra kapsamındaki faaliyetleri askerlik hizmet ve görevlerinden, bu faaliyetler sebebiyle işlendiği iddia edilen suçlar ise askerî suç sayılır…”

[2] El-Kaide’nin çıkıştan itibaren emperyalizm kavramını kullanması ve ABD’yi bu bağlamda hedefe oturtması, 2010’lardan itibaren belirginleşen biçimde IŞİD başta olmak üzere kontra örgütlere yük olmuştur. Bunlar parça parça sistemden çıkma ihtiyacı duymuşlardır. El-Kaide’ye karşı IŞİD’de beliren “önce devlet sonra cihad” [Tamer Kaşıkçı ve Gözde Deniz Bülbül, “Selefi-Cihadi Örgütlerin Karşılaştırmalı Analizi: El-Kaide ve IŞİD Örneği”, Türkiye Ortadoğu Çalışmaları, 9(2), Dergipark.] politikasının başarıya varan örneği HTŞ’nin Suriye hükûmetine dönüşmesi olmuştur. Netice ortadadır.

[3] “Süleyman Soylu Habertürk TV’de soruları yanıtlıyor”, 24 Mayıs 2021, Youtube.

[4] Bkz. Burada “Rusya ittifakı” meselesine açıklık getirmek gerekir. Türk Devleti ile Rusya’nın ittifak kurabileceğini düşünmek, tarih, coğrafya bilememek ve ciddiyetsizlik gerektirir. Bahçeli ise devleti bilen ciddi bir öznedir. Çin’in yanında Rusya’nın anılması kamuoyu ve taban içindir. Çin-Türkiye hattının doğal uzantısı İngiltere’dir. “Çin-Türkiye-İngiltere hattından” bahsetmek ise Türkiye’de topluma ve milliyetçilere izahı kolay bir iş değildir. Liberallerin geçici iktidarlarının da etkisiyle, 19.yy sonunda bozulan İngiltere-Türkiye ittifakının 1930’larda restore edilmesini takip eden hatta duran Bahçeli, retorikte, uydurma bir teori olan ancak toplum psikolojisinde bir yeri olan Avrasyacı fantezinin anlatım kolaylığından istifade etmektedir. Biz 30’larda düzelen ilişkilerin eriştiği yoğunluğu bugün ancak İngiliz elçilik raporları gibi vaktiyle kapalı olan belgelerden tam olarak kavrayabiliyoruz; yoksa 30’larda da münasebet açıkça dillendirilmemiştir. [Bkz. Şaban Çalış ve Hüseyin Bağcı, “Atatürk’s Foreign Policy Understanding and Application”, SÜİİBF Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar, Dergipark.] Rusya ile yakın olmamak, Rusya ile savaşma isteği anlamına da gelmemektedir; İran’la süren tarihsel gerilimli münasebet gibi. Suriye dosyası kapandığında, Ukrayna dosyası hâlâ açık ise İngiltere’nin Türkiye’yi bu cephede yanında/önünde görmek isteyeceğini tahmin etmek zor değildir fakat bu anda Türkiye’nin İngiltere ile yakınlığı Güney’deki sıcaklığı ile sürmeyebilecektir; iki sahada ayrı tarihsel deneyimler ve yapısal işleyişler söz konusudur; ekonomi politik ve sınıfsal gerekler de farklıdır. Bu meseleleri başka bir yazıda ele almak gerekmektedir.

[5] Brexit Referandumu ve Türkiye’de askerî darbe girişimini takiben kısa süre sonra Meclis’te yurt dışında bulunan sermayelerini Türkiye’ye getirenlerin incelenmeyeceği yönünde yasa çıkarılmıştır. Bu yasa, 2008’den beri çıkarılan en kapsamlı, sıfır vergi ve incelememe garantili; şirket ortaklarının şahsını dahi koruma altına alan en kapsamlı güvenceleri sağlamıştır. Bu yasa kapsamında kimin nereden ne kadar para soktuğu açıklanmamıştır. 2023 yılına gelindiğinde Ciner’in Belçika ve İngiltere’ye sermaye aktarımı yaptığı açık kaynaklara yansımıştır. 2024’te elindeki Habertürk’ü Can Holding’e geçirmiştir; hava dönmektedir. İkinci gözaltısında tutuklanabilen Habertürk yöneticisi Kenan Tekdağ’ın ilk seferde serbest kaldığında Bahçeli’den geçmiş olsun telefonu aldığı bilgisi gizlenmemişti.

[6] Cahillik köken itibariyle de bilmemeye değil, kayıtsızlığa işaret ediyor. Latincede ignorare, modern dillere geçerken take no notice of  (umursamamak) veya inkâr etmek mânâsını taşıdı. Dilimizdeki karşılığı olan cahilliğin aynı bağlamı, Toshihiko Izutsu yapıtlarında detaylıca açığa çıkarıyor. Şık’ın Medyascope’taki yazı dizisi, yine Arikan’ın Sol’daki yazıları (1, 2), Çakır’ın videoları bu bağlama oturuyor. Derdimiz bu isimleri cehalet kavramıyla yan yana oturtarak hakaret etmek değil; neyi neden yaptıklarını göstermek. Bir ucuz “muhalefet düzeni” de teşhis etmiş oluyoruz. Bilgisiz değiller.

[7] “TİP milletvekili adayı Ahmet Şık Medyascope’a konuştu: ‘Adımlarımızı ittifakımızdan bağımsız atmıyoruz, ‘İnadımız’ sayesinde Erdoğan’a ‘elveda’ diyeceğiz’”, 23 Nisan 2023, Medyascope.

[8] “TİP Milletvekili Ahmet Şık: Muhalefet partileri olarak Meclis’i terk edelim, AKP-MHP baş başa kalsın”, 27 Ağustos 2024, Independent Türkçe. Şık’ın Soylu ile temas kurma çabalarından HDP ile girdiği ağız dalaşına, başka örneklerde de TİP’i aşan faaliyetleri göze çarpıyor; siyaseten TİP’e bağlı olmadığı anlaşılıyor.

[9] Cebeci’nin faaliyetlerinin uzun yıllara yayıldığı, gelecek vaat eden figürlerin 2020’lerden itibaren ağa dâhil edildiğini gösteren verilen var. Uzunca bir süre dolaşımda olan Cebeci’nin, zıt kliklerin işine yarayacak kanallara girip çıkması da kuvvetle muhtemel. Bu bakından, Steven Sadettin Saran’ın yaklaşık beş yıl önce ağa takıldığı sızdırılan ifade tutanaklarından anlaşılıyor; bu vaziyet operasyon içinde karşı operasyona imkân tanıyor.

[10] Lemma Shehadi, “Is Jonathan Powell the UK’s most influential diplomat?”, 23 Temmuz 2025, The National.