İlkin 1936 yılında Devlet, o vakit iktidar partisi olan CHP’ye el koymuş, İçişleri Bakanı doğrudan parti teşkilâtının başına getirilmiş; il başkanlıklarına kayyum işlevi ile valiler oturtulmuş; ülke faşist kampa kaymaktayken eksen İngiltere lehine doğrultulmuştur. 1931 yılında Genel Sekreterlik koltuğuna oturan Recep Peker önderliğinde aktifleşen parti örgütünün sokağı örgütlemesi, Devlet’i faşist pakta itmesi böylelikle engellenmiştir.
1936’dan 1939’a kadar CHP tabanı il başkanı seçememiş, örgüt pasivize edilmiştir. 1939’a gelindiğinde İkinci Paylaşım Savaşı’nın safları netleşmiş, Türkiye ortada kalmayı başarmış, CHP’deki kayyum uygulaması da kaldırılmıştır. Bir savaş tedbiri uygulandığını tespit etmiş bulunuyoruz.
Genel Sekreterliğe el koyan İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, Lozan görüşmelerinde aktiftir. Düzenin oturduğu 1927’den Mustafa Kemal’in ölümüne kadar İçişleri Bakanlığı ona teslim edilmiştir. İngiltere bu dönemin tercih edilen kampı ve daha ilerisidir. Devlet’in CHP’ye el koymasından yaklaşık bir ay öncesine ait İngiliz elçilik raporları da bu yöndedir.[1] El koyulmasından aylar sonra, İngiliz Kralı VIII. Edward Türkiye’ye gelecektir.
Bugün, dönemin kendi özgün şartları altında ve geçmiş deneyimleri doğrultusunda Devlet’in CHP’ye ikinci defa doğrudan el koyma girişimine şahit oluyoruz. 1936 Türkiye’si tek partiliydi; uluslararası merkezle kurulan ittifaklar parti içi kliklere göre farklılık gösteriyordu. 2025 Türkiye’sinde CHP ve diğer düzen partileri içindeki kliklerin varlığı bâkidir. CHP artık iktidar değildir ancak çok partili düzende bir kampın başıdır; bu hâliyle iktidar adayıdır.
1930’lu yıllarda Ortadoğu’da hâkim emperyal güç olan İngiltere bugün yerini ABD’ye bırakmış ancak eski rolünü yeniden üstlenme gayretindedir. 2024 sonundan beri askerî harekâtlar eşliğinde Suriye’de ve Kıbrıs’ta güçlenme hamleleri bunun en güçlü emarelerdir. Bu eylemlerin bir uzantısı olarak, İngiltere’nin Suriye seferini organize eden ve Devlet ile PKK arasındaki önceki müzakerelerde de etkin rol alan Jonathan Powell’ın harekât öncesi Türk Devleti’ne sunduğu raporlar ve görüşmeler neticesinde ekim ayında yeni İmralı Süreci’ne ön ayak olduğu medyaya yansımıştır.[2]
Ortadoğu merkezli olmak üzere, uzak doğuya kadar etkisini göstermekte olan emperyalist klikler arası güç rekabetinin Türkiye’deki yansıması çok hızlı olmuştur. En genel mânâda yansıma, bugün MHP temsiliyetindeki yayılma yanlısı imalat, enerji ve savunma sermayesi bazlı, Ankara merkezli devlet güçleriyle; CHP temsiliyetindeki finans sermayesi bazlı İstanbul merkezli devlet güçleri arasındaki çatışmalar şeklinde ortaya çıkmaktadır. Belediye operasyonlarının İmralı Süreci’yle senkronize olması, AKP’nin bir kanadının isteksizliği bu bağlamdadır. 2023 seçimleri sonrası şekillenen yeni İçişleri Bakanlığı idaresini isteksizler arasında saymak gerekmektedir. Sinan Ateş cinayetinden başlayarak MHP’yi zora sokan çeşitli operasyonları takiben, İBB’ye kayyum atanmaması için sarf edilen olağanüstü çaba ciddi bir işaret sayılmalıdır. Ekrem İmamoğlu tutuklanır tutuklanmaz, yerine kayyum atanmadığı gibi, aynı gün (23 Mart Pazar) İBB Meclisi’ne resmî çağrı çıkaran Valilik, birkaç gün içerisinde toplantı yaptırarak İmamoğlu kontrolündeki CHP’li bir ismi vekil yaptırmıştır. Bu vaziyet hukuk mahkemesi eliyle müdahaleyi zorunlu kılmıştır.
Nisan ayında patlak veren ve dünya genelindeki finans sermayesinin ortak taktiği olduğu anlaşılan boykot hamlesi, mart ayından beri sürmekte olan CHP mitingleri, düzenin yükseltmeye mecbur olduğu ve işçi sınıfının öfkesini çekecek yeni enflasyon ve mülksüzleştirme dalgası, iktidar bloğu içerisinde finans sermayesi yanlısı güçlerin giriştiği çeşitli ve yıpratıcı hamleler, sızıntılar ve son olarak giderek realize olan ve yaklaşan büyük Ortadoğu ve Üçüncü Paylaşım Savaşı, Ankara merkezli devlet aygıtını 89 yıl sonra CHP’ye doğrudan el koymaya mecbur etmiştir. Bu hamle Türkiye’nin ekseniyle ilgilidir. İlki gibi, ikincisi de temelde bir savaş tedbiridir.
Bugünün Türkiye’sinde Devlet, 89 yıl önceye göre daha güçlü, organize ve zengindir. Bunlar CHP’ye el koyulmasında kolaylaştırıcı faktörlerdir. Diğer yandan 89 yıl önceye nazaran, her ne kadar Biden nezdinde bir muharebeyi kaybetmiş gözükse de, dünyada ve Türkiye’de devletler ve partiler arası/üstü devasa bir ağa sahip finans sermayesi, onun taktik gücü, kurumları, istihbaratı, sızıntıları ve kadroları mevcuttur. Devlet zorla CHP İstanbul İl Binası’na girdiğinde olağanüstü kongre kararı alabilecek ve bu taktiği birkaç gün önce ilçe kongreleri üzerinden önceden YSK’ya onaylatabilecek, derhal yeni il binası tutup adres değiştirecek taktiksel, kadrosal ve malî güce sahip bir yapıdan bahsediyoruz.
Son söz ise “sol” hakkında olsun. CHP İl Binası önüne gidenler, saf tutunlar, siper olanlar… Neyin içine düşüldüğü görülmelidir. Ağırlıklı olarak bilinçli tercihler söz konusudur. Sözümüz tabanda yer alan samimi, emektar halk çocuklarınadır. Bu kavga bize ait değil. “CHP ile kurtuluş” hayal dahi değildir, aldanmadır. “Kılıçdaroğlu aldatması” daha dün yaşanmıştır; şimdi memuriyeti ifşa olmuştur. Her seferinde aldanmak suçtur. Sosyalizm ise zor bir hedeftir ancak tek umuttur.
Onur Şahinkaya
8 Eylül 2025
Fotoğraf: Mustafa Kemal, Dolmabahçe Sarayı’na varan İngiliz Kralı VIII. Edward’ın karaya çıkmasına yardım ederken, 4 Eylül 1936.
Dipnotlar:
[1] “Milletler Cemiyeti tarafından Büyük Britanya lehine çözülen Musul sorununun gölgesine rağmen, Ankara özellikle 1930’larda Londra ile bir anlaşmaya varmak için her zaman büyük bir gayret göstermiştir (Evans, 1982: 19-101; Kürkçüoğlu, 1984: 81-87). Mayıs 1936’da, Ankara’daki İngiliz Büyükelçisi Sir Percy Loraine, Dışişleri Bakanlığı’na bir telgraf göndererek, ‘genel olarak konuşursak, Türkiye’nin dış politikasının temel taşı Rusya ile ilişkilerinden çok İngiltere ile ilişkiler hâline gelmiştir; Avrupa ve Milletler Cemiyeti meselelerine gelince, Türkiye’nin gözü ve kulağı artık daha umutlu bir şekilde Londra’ya çevrilmiştir’ (PRO FO371/20092, 3969) demiştir. Bu durum o kadar bariz hâle gelmişti ki, Atatürk’ün yakın arkadaşlarından biri ‘İngiltere’ye oldukça yaklaştığınızı fark ettim’ dedi. Atatürk’ün cevabı ise daha anlamlıydı: ‘Yaklaşmak mı? Kendimi İngiltere’nin kollarına attım!’ [Dip not. 48: PRO FO371/20092, 3969] Atatürk’ün Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü, Sir Loraine ile yaptığı bir görüşmede, başka bir savaş çıkarsa Türkiye’nin İngiltere’nin yanında savaşacağını söyledi (PRO FO371/20861, 1862).” Şaban Çalış, Hüseyin Bağcı, “Atatürk’s Foreign Policy Understanding and Application”, SÜ İİBF Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi, Yıl 2003, Cilt: 3 Sayı: 6, s. 216.
[2] Lemma Shehadi, “Is Jonathan Powell the UK’s most influential diplomat?”, 23 Temmuz 2025, The National News.