Loading...

Bölgemizde Savaş, Kıbrıs’ta Gerilim


Arka Plân: İngiltere’nin Filistin’de Siyonistlere Ezdirilmesi

Kıbrıs, adanın 1878’de “93 Harbi” ile ortaya çıkan yeni denge politikası konseptinde, İngiltere’ye kiralanması sonucu emperyalist çağda büyük güçler rekabetinin odağına girdi. 1858’de İngiltere’nin Hindistan’ı kontrol altına alması kritik önemdedir. Bir başka kritik olay ise 1882’de Mısır’ın işgali ve Süveyş Kanalı’nın İngiliz kontrolüne geçmesidir. Britanya için Hindistan yolu ve Doğu Akdeniz’in birlikte elde tutulması, 19.yy’dan günümüze uzanan bir jeopolitik tutumdur.

Birinci Dünya Savaşı’nda Türkiye’nin Almanya’yla birlikte savaşa girmesi, birkaç gün sonra Kıbrıs’ın İngiltere tarafından ilhakını beraberinde getirdi. 1919’a gelindiğinde adada kalan İttihatçılar da İngilizler tarafından tutuklanacak, ilerleyen yıllarda iktidarı eline alacak olan Kemalist ekiple İngilizler arasında daha sorunsuz bir zemin kurulacaktı. Kıbrıs’taki İngiliz hâkimiyeti 1923’te Lozan’la tescillendi. 1930’lu yıllarda İngiliz Sömürge İdaresi’nin Kıbrıs’ta “birtakım Kemalistlerin huzursuzluk yarattığını” bildirmesi üzerine, Kemalist hükûmetlerin Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras, dönemin İngiliz Büyükelçisi Percy Loraine’e Kıbrıs ile ilgilenmediklerini, İngiltere ile dost olduklarını söyler. Bu, iki savaş arası dönemdeki İngiltere-Türkiye-Yunanistan dengesine uygun bir tutumdur. Mısır, Kıbrıs ve Musul’un İngiltere kontrolünde olması, kuzeyde Sovyetler’e karşı bir “minimalist tampon devlet”e imkân tanır.[1]

İngiltere, Birinci ve onun devamı niteliğindeki İkinci Dünya Savaşı’ndan ciddi bir yıpranma ile çıktı. İlkinde yaşadığı borç batağı Sykes-Picot’ta kendisine bırakılmış olan Filistin’de bir İsrail devletinin kurulmasına razı olmaya mecbur etti. İkincisinde aldığı darbeler, Ortadoğu’da idareyi ABD’ye kaptırmasına yol açtı. İngiltere darbe almış, Türklerin ise imparatorluğu yıkılmıştı. Her iki taraf da kendilerini toparlamak istediler. Minimalist Kemalist kadroların iktidardan uzak olduğu 1950’li yıllar bu bakımdan sıcak geçmiştir.

İngiliz hâkimiyet sahasında bir anomali olarak doğan İsrail, 1948’e kadar doğrudan terör örgütlerinin organizesi altında; Soğuk Savaş’ın başladığı 1948’den itibaren ise bu terör örgütlerinin devlet adını almasıyla yoluna devam etti. 29 Haziran 1946’da İngiliz ordusu 17.000 askerin katılımıyla, Kudüs’te Yahudi terörist gruplara karşı Agatha Operasyonu’nu yapar. Pek çok tutuklama olur; cephanelikler açığa çıkarılır ve önemli belgelere el konur. Operasyon sonrası Yahudi terör gruplarının saldırıları sürer, İrgun örgütü 22 Temmuz’da, Agatha Operasyonu’nda elde edilen belgelerin de tutulduğu King David otelindeki İngiliz mandasının idare merkezini bombalar. İngiliz devletine karşı gerçekleştirilen en büyük terör eylemi sonucunda 90’ın üzerinde İngiliz ölür. Neticede 1948’de İsrail Devleti’nin ilânı ile İngiliz idaresi biter. CIA bu süreçte, Nazi artıklarının da el atmasıyla İkinci Dünya Savaşı’ndaki istihbarat örgütlenmesinin temelleri üzerine 1947’de kurulur. İngiltere’nin bölgeden sürülmesi sürecinde, İngiltere aleyhine yükselen güç olan ABD’nin dahli akılda tutulmalıdır. Mart 1947 Truman Doktrini, ABD’nin Ortadoğu’yu İngiltere’den devralmasının başlangıcıdır. Doktrini olumlu karşılayan Londra, ertesi yıl İsrail’in kuruluşuna soğuk yaklaşacaktır.[2]

İkinci Adım: Süveyş’te, Kıbrıs’ta ve Suriye’de Çekişme

İngiltere’nin Filistin’den çıkarılmasını, 1953 İran Darbesi ve 1956’daki Süveyş Kanalı Krizi’yle tescillenecek yenilgisi takip eder.[3] Bu yıllar Kıbrıs bakımından da can alıcıdır. Özellikle İngiltere’nin 1948’de Filistin’den çıkarılması, Kıbrıs’ın stratejik değerini artırır. Aynı yıl, İngiltere’nin adada “Türk İşleri Komisyonu” kurması, yeni dünya dengelerinde mevzilerini koruma amaçlıdır. 1954’te İngiltere Süveyş Kanalı’ndaki üslerinden çekilmeyi taahhüt eder; aynı yıl Yunanistan’ın Kıbrıs konusunu BM’ye getirmesi İngiltere için bir başka problemdir. 1955’te EOKA silâhlı mücadeleye başlar, on yıl önce Filistin’deki sürece benzer biçimde, İngiliz polis güçlerine saldırılar düzenler. EOKA’nın lideri Grivas, İkinci Dünya Savaşı döneminde Naziler ile işbirliği yapmış, işgal sonrasında komünistlere karşı yürütülen iç savaşta aktif rol almış birisidir. Saldırıları İngilizlerin özerklik vaadi takip eder.[4] İngiltere bu dönemde Helenlerin “Enosis” talebini yükseltmelerine karşılık Kıbrıs Türk milliyetçiliğini de teşvik eder ve destekler; 1956’da İngiliz Sömürgeler Bakanı tarafından “Taksim” politikası bir seçenek olarak öne sürülür. Bu teşvik, dönemin anti-komünist siyaseti ile iç içedir; İngiltere bir yandan yükselen ABD’ye karşı mevzilerini korumaya, diğer yandan ise Sovyetler’in AKEL üzerinden Doğu Akdeniz’e inmesini engellemeye çalışmaktadır. Helenleri Rus etkisinden korumak, 19.yy başından beri İngiltere’nin önemli bir politikasıdır. İngiltere’nin 1878’den beri uyguladığı bir diğer önemli politika ise Helenlerin “Enosis” talepleri karşısında Türk toplumunu bir denge unsuru olarak tutma siyasetidir. EOKA’nın silâhlı eylemlere başlamasından birkaç ay sonra kurulan “Yardımcı Polis Gücü” büyük oranda Türk nüfusa dayanmaktadır. O dönemde adanın valisi, İngiltere’nin eski Genelkurmay Başkanı olan bir mareşaldir. Bu atama, İngiltere için adanın ve prestijinin önemini gösterir.

Adada kendi aleyhindeki gelişmelerin önünü almaya çalışan İngiltere, bir yandan da 1955’te, Türkiye’nin de dahli ile Bağdat Paktı’nı (CENTO) kurar. Hemen peşinden, Kıbrıs meselesi için 29 Ağustos-7 Eylül tarihleri arasında Londra Konferansı’nı toplar; Türkiye bu konferansa İngiltere’nin talebi doğrultusunda davet edilir. Konferansın son iki gününde 6-7 Eylül Olayları’nın yaşanması önemli bir mesajdır. Olaylar organize edildiği sırada CIA Başkanı Allen Dulles Türkiye’dedir; olayların bir boyutunun da İbranî-Helen çatışması olduğu, Hürriyet gazetesinin tertipteki rolü belirtilmelidir. İngiltere bir yandan bölgede sarsılan hâkimiyetini koruma derdindedir; diğer yandan doğu ticaret güzergâhında Hindistan’ı sarma gayretindedir. CENTO’ya Türkiye, İran, Irak, Pakistan (o tarihte Hindistan’ı doğudan saran Doğu Pakistan=Bangladeş dâhil olmak üzere) dâhil olur. Türkiye, Suriye’ye yeniden yerleşmek istemektedir.

1957 yılına gelindiğinde Türkiye, İngiltere ile ittifak hâlinde Suriye’de askerî operasyona kalkışacak; Halep, Şam gibi merkezlerde ayaklanma girişimleri olacaktır. Mısır ve ABD’nin bir dizi önlemi neticesinde bu girişim akamete uğramış; 2024 yılının sonunu beklemek gerekmiştir. 1957 yılı aynı zamanda adada Türk Mukavemet Teşkilâtı’nın (TMT) kuruluş yılıdır. Suriye ve Kıbrıs, Doğu Akdeniz güç dengeleri içerisinde birlikte varlık göstermektedir. Bölgede yükselen güç olan ABD, 1957’de Eisenhower ile ünlü müdahale doktrinini ilân eder.

Bu yıllar bölgede yaşanan rekabetin Türkiye’nin iç siyasetinde de etkisini gösterdiği yıllardır; 27 Mayıs’ın habercisi 9 Subay Olayı ve 1958 Devalüasyonu peş peşe gelişir. 1958’de Ben Gurion Türkiye’yi ziyaret eder; iki ülkenin “metres ilişkisini” ilân eder. İngiltere 1955 sonrası dönemde Kıbrıs ve Suriye’de Türkiye siyasetindeki maksimalist çizgiyi (Menderes-Zorlu) arkalasa da ABD ve İsrail ile oluşan yeni dengeler sonucunda 27 Mayıs’ta bu çizgiyi terk edecek, NATO çerçevesinde ABD ile ortak hareket edecektir. 27 Mayıs bildirisine yansıyan “NATO ve CENTO bağlılığı”, ABD ve İngiltere’nin ortak müdahalesini simgeler. Türkiye’nin iç siyasetinde izdüşümleri izlenen İngiltere’nin ABD’ye “uyumlanma” süreci, bölge denkleminde İngiltere’nin bağımsız güç olma niteliğini büyük oranda yitirdiği momentle alâkalıdır. 1956 Süveyş Krizi sonrası Kıbrıs’ın önemi İngiltere için artmış; değişen stratejik durum ve baskı politikasının beklenen sonucu getirmemesi Helenlere karşı bir kısmi yumuşama politikası doğurmuştur. Bu yumuşama politikası 1957 ortalarından itibaren sahnededir; İngiltere’de hükûmet değişecek, adaya daha liberal bir vali atanacak ve devamında NATO kanalıyla ABD inisiyatif almaya başlayacaktır. 1958 yılında “Taksim” tezi İngiltere ve ABD tarafından devreden çıkarılır ve bağımsızlık çizgisi öne çıkarken, Türkiye’nin sınırları zorlamaya çalışan maksimalist eğilimleri 27 Mayıs ile tasfiye edilir. 50’li yılların sonunda Ortadoğu’da üstünlüğü kaybeden İngiltere, 1960’ta Kıbrıs’ın bağımsızlığıyla adada birkaç üsse sıkışacak; Basra Körfezi’nden 1971’de çıkmak durumunda kalacaktır. İran İslam Devrimi’nden sonra ABD emperyalizmi için çekilmez bir hâl alan Basra Körfezi’ndeki bu boşluk ABD tarafından, eski İngiliz doktrinine dayalı olarak doldurulacaktır. Basra Körfezi doğu yolunu tutmakla da ilgilidir.[5] 1971’de aynı zamanda Türkiye’de ABD ve İngiltere’nin tekrar uzlaşmaya vardığı 12 Mart konsepti yürürlüğe girecektir. 27 Mayıs ve 12 Mart ayrıca Türkiye’de anti-Arap ve pro-İsrail tutumu güçlendirecektir.

Türkiye’nin kendi stratejik çıkarları açısından gerekli olan 1974 Harekâtı, Kissinger’ın açtığı kanalda olanak bulabilecek; 1967’de asıl kuruluşunu ilân eden İsrail de stratejik olarak kazançlı çıkacaktır. Siyonizm için tarihsel olarak Filistin ve Kıbrıs birbirini tamamlayan iki coğrafya olarak görülebilir. 1571’de ele geçirilen Kıbrıs’ta Yahudi krallığı mümkün olmayınca Yahudilerin Filistin’e yönelmeleri anlamlıdır. Bugün yaşanan stratejik çıkar çatışmasının kökleri burada aranmalıdır. Türkiye, NATO ve İsrail çerçevesine uyduğu sürece adadaki varlığı resmen tanınmasa da çok sorun edilmeyecek, “rezerv devlet”in sınırlarını zorlamak isteyip jeopolitik çıkarları çatıştığında ise hedef hâline gelecek ve “fazlalık” olarak görülecektir. İsrail, adanın tümünde hiçbir zaman İngiltere veya Yunanistan egemenliğini de istemeyecektir.[6]

Günümüz: İngiltere’nin Dönüşü ve Dünya Savaşı Kavşağında Kıbrıs

2024 sonuna gelindiğinde, vaktiyle Türkiye’nin himayesinde kurulan İdlip korunağında büyütülen ve Batı tarafından terörist ilân edilerek terbiye edilen HTŞ, 8 Aralık’ta, Ahmet Şara liderliğinde Şam’a yerleştirilecektir. Şara’nın mentorunun MI6 görevlisi Jonathan Powell olduğu en azından 2021 yılından beri bilinmektedir.[7] Powell, 8 Kasım 2024’te İngiltere’de Ulusal Güvenlik Danışmanı pozisyonuna getirilir, tam bir ay sonra adamı Şam’a girer. İngiltere bölgeye dönmüştür.

İngiltere, Şam ve Kıbrıs’a aynı anda girer, Şam devredildikten iki gün sonra İngiltere Başbakanı Keir Starmer adadaki Akrotiri üssünü ziyaret eder. Bu, 53 yıl sonraki ilk ziyarettir. İngiltere Basra Körfezi’nden çıktığı 1971 yılından bu yana Başbakan düzeyinde adaya adım atmamıştı. Filistin, Şam, Kıbrıs tarihte bir kez daha tek ünite olarak hareketlenmiştir.

İngiltere bölgeye dönmüştür dönmesine ama, bu dönüş ABD’nin devlet sistemi gereği, seçim döneminde dışarıda elinin ayağının bağlı olduğu bir dönemde, kolektif emperyalist çıkarlar adına olmuştur. Trump iktidar koltuğuna oturup ilk önemli atamaları yaptıktan, önemli dosyalara el koyduktan kısa süre sonra Suriye’de ABD’nin İngiltere’ye “10 Mart müdahalesi” gerçekleşmiştir. CENTCOM, bölgedeki partneri PYD liderliği ile Şara’yı Şam kırsalında buluşturarak ilk antlaşmayı imzalatmış; bu anlaşmayı başka protokoller takip etmiştir. Bu andan itibaren ABD ve İngiltere; Hindistan, Pakistan, İran, Afrika ve nihayetinde Kıbrıs’a yansıyan çeşitli çatışma ve gerilimlere dolaylı biçimde taraf olurlar. Nisan ayından bu yana yaşanan çatışmalar bu minvaldedir. Nisan ayında Sosyalizm.org’da şu satırlar yayımlanmıştır:

“ABD’nin bölgemizden başlayarak Orta Asya’ya kadar uzanan siyaseti temelde askerîdir ve Merkezî Komutanlık CENTCOM üzerinden yürütülmektedir. CENTCOM haritasının kapsamına giren Türkî Cumhuriyetlerin, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de daraltılmasına sebep olacak şekilde art arda Güney Kıbrıs’ı tanımaları işin bir diğer yönüdür; bölgede İngiltere ve Türkiye’nin geriletilmesiyle ilgilidir… Tarihsel CENTO ve ABD’nin günümüz CENTCOM haritaları temelde Pakistan, 1979’da devrimden sonra CENTO’dan ayrılan İran ve ondan önce 1959’da birlikten kopan Irak üzerinde kesişmektedir. Çatışma sahalarının bu sırayla ısınması beklenmelidir. Meselenin bir yanında Çin’in, diğer yanında da Hindistan’ın yeniden kuşatılması yer almaktadır. Türkiye ve Orta Doğu sürecin içindedir.”[8]

Çatışma sürecinin ortasında, Çin’in etki sahasından çıkarılmak üzere yoğun ABD faaliyetinin yürütüldüğü Türkî cumhuriyetlerin art arda Güney Kıbrıs’ı tanımalarını, İran-İsrail savaşının göbeğinde, Hindistan Başbakanı Modi’nin Güney Kıbrıs ziyareti izledi. Bu, Hindistan-Pakistan savaşı sonrası Modi’nin ilk dış ziyaretidir. Taraflar ve ısınan sahalar giderek netleşmektedir. Hindistan’ın bir diğer yakın müttefiki ise İsrail’dir. Tarihî İbranî-Helen rekabeti ve düşmanlığına rağmen bugün Yunanistan ve Güney Kıbrıs, Doğu Akdeniz’de İsrail ile tarihteki en yakın ilişkilerini kurmuşlardır. Hizbullah lideri Nasrallah’ın Haziran 2024’te “İsrail’i hedef alacakları” yerler arasında Güney Kıbrıs’ı da sayması, İsrail ve Helenler arasındaki yoğun ittifakın en net göstergelerinden biridir. Güney Kıbrıs yönetiminin İran adına casusluk yaptığı gerekçesi ile bir Britanya vatandaşını yakaladığını duyurması ise İran-İsrail savaşının devam ettiği günlerde (22 Haziran 2025) yaşanır. İngiltere 1979’da İran’a tekrar yerleşmiş, 15 Temmuz sonrasında da Türkiye’de etkisini artırmıştır. Bugün İran’da ABD ve İsrail etkisini tekrar artırmak isterken İngiltere’ye karşı hamlelerden birinin “satranç tahtasındaki” Güney Kıbrıs’tan gelmesi, adanın Basra Körfezi ile olan jeopolitik bütünlüğünü ve mevcut saflaşmaları göstermektedir. Tam da bu dönemde Güney Kıbrıs’ta EOKA benzeri yeni bir örgüt kurulduğuna ilişkin haberler, İngiltere’nin sahaya aktif olarak dönmesi ile 1956 öncesinin güncellenebileceğini düşündürür. ABD karşı hamle yapmaktadır.

Şam’daki devir teslim yaklaşırken, 2024 yılının Ekim ayından beri görünür bir hâl alan PKK ile Türkiye arasındaki süreçte; PKK liderlerinden Murat Karayılan’ın ilk günlerden beri yaptığı “Kıbrıs’ta çatışma” vurgusu, yine son günlerde Duran Kalkan’ın yaptığı benzer yönlü açıklamalar dikkat çekmiştir. Her öznenin olduğu gibi PKK’nin açıklamaları da kuşkusuz siyasî bir amaca yöneliktir ancak siyasî söylemin olmayan bir maddî zemin üzerine inşa edilmesi beklenemez.

Kıbrıs geçmişten bu yana Ortadoğu üzerindeki emperyalist güç çekişmesinin düğüm noktalarından birisi olmuştur. Ada; Boğazlar, Süveyş, Filistin, Basra arasındaki bağlantı noktasıdır. Kıbrıs’ta büyük emperyalist güçlerin aldığı pozisyonların yanı sıra Türkiye ve diğer bölge ülkelerinin aldıkları pozisyonlar, bu ülkelerin iç siyasetlerinde de tayin edici etkiler yaratmıştır. 6-7 Eylül tertibi, Özel Harp Dairesi’nin teşkilâtlanması, Türk devlet mekanizmasındaki maksimalist-minimalist kavgası, 1974 Harekâtı ve onu takip eden Türkiye-ABD-İsrail ilişkilerinin seyri, ekonomik etkileri, önemli tarihsel dönüm noktalarıdır. İç ve dış politikaların kesiştiği en bariz sahadır.

Kıbrıs’taki Türk varlığının örgütlü yapılarının aldığı seyir, Türkiye’deki maksimalist ve minimalist yapıların emperyalist kamp tercihleriyle senkronize ilerlemiştir. TMT’nin kuruluşunun ilk döneminde Hariciye-İstihbarat kanalı üzerinden maksimalist DP kanadı daha etkili iken, ilerleyen dönemde 1958’in ortalarından itibaren, Seferberlik Tetkik Kurulu üzerinden Genelkurmay’ın etkisi artar. Bu dönem, İngiltere’nin bir yandan bölgede ABD ile uyumlanma yönünde politika değişimine gittiği, adadaki Helenler ile yumuşama sürecine girdiği, diğer yandan ise TMT üzerinde artan dolaylı NATO etkisinden rahatsız olarak örgütü yakın takibe aldığı bir dönemdir. Bu sürecin devamında adadaki İngiliz yönetimi TMT’yi, sembolik bir tarihte, Jön Türk Devrimi’nin 50. yıldönümü olan 23 Temmuz 1958’de yasadışı ilân edecektir. Ağustos 1958’de İsrail ile gizli “Brit” imzalanacak ve Türkiye’nin “rezerv devlet” konumu pekiştirilerek maksimalistler NATO-CENTO işbirliği ile sahneden indirilecektir.

Kıbrıs bugün iç ve dış etkileri olacak çeşitli ihtimallere gebedir. Bu ihtimaller, mevcut savaş ortamının da zorlaması altında:

Kolektif

22 Haziran 2025

Görsel: Britanya Kıbrısı’nın 1960 yılına kadarki bayrağı.

Dipnotlar:

[1] Yalçın Küçük, Çöküş, Mızrak Yayınları, 2. Baskı, 2010, s. 111.

[2] Yalçın Küçük, Gizli Tarih, Salyangoz Yayınları, 1. Baskı, 2006, s. 40-46.

[3] Suat Parlar, Osmanlı’dan Günümüze Gizli Devlet, Mephisto Yayınları, 3. Baskı, 2005, s. 232-235.

[4] Sibel Akgün, Türk Mukavemet Teşkilatı, Kronik Kitap, 1. Baskı, Temmuz 2024, s. 11-12.

[5] Deniz Kuzey, “Jimmy Carter Öldü”, 30 Aralık 2024, Sosyalizm.

[6] Yalçın Küçük, Çöküş, Mızrak Yayınları, 2. Baskı, 2010, s. 384-385.

[7] “British intelligence suggests al-Nusra start cooperating with West - diplomatic source” [İngiliz istihbaratı El Nusra’nın Batı ile işbirliğine başlamasını önerdi - diplomatik kaynak], 31 Mayıs 2021, Tass.

[8] Deniz Kuzey, “Pakistan: CENTO-CENTCOM Haritalarının Kesişiminde Çatışma”, 25 Nisan 2025, Sosyalizm.

[9] “KKTC Cumhurbaşkanlığının İngiliz Milletler Topluluğu Oyunlarına İlişkin Açıklaması”, 10 Ekim 2021, KKTCB.