Düzen siyasetinin iki partisi olan TİP ve TKP, aslında tek bir partinin işlevini görüyor: Adı konmamış orta sınıf Menşevik partisinin. Bu parti, Mustafa Suphi liderliğinin tasfiyesi sürecinde Resmî TKP ve benzeri girişimlerle mayalandı, tasfiye sonrası partinin orta sınıf ideolojisine teslimi sayesinde doğdu.[1] Tasfiye aşamasında ve sonrasında Sovyet Rusya’nın ve Türk Devleti’nin sınırlarına tâbi bir parti inşa edildi.
Türkiye sosyalist hareketi, kritik toplumsal dönemeçlerde yeni kan akışına açık hâle geldi, rağbet gördü. Toplumun topyekûn sola kaydığı meşhur 60’lar ve 70’lerin dışında 1946 yılı bir örnektir, on binlerce işçi sosyalist parti ve sendikalara akın etti, önlem alınmalıydı; 1946 yılı Suphici kadrolarla Menşeviklerin âdeta son çarpışmasına sahne oldu.[2] Yine yakın tarihte Gezi ve 19 Mart süreçleri örnek verilebilir.
Gezi’de, temsil ve hareket kanalları kısıtlanmış geniş bir orta sınıf kitle seferber olup yüzünü sola dönerken, İmralı süreciyle birleşen 19 Mart sürecinde ise daha belirgin ve riskli bir kesim sola meyletti. Pandemi döneminde startı verilen mülksüzleştirme ve mülkiyet transferi dalgasının bir parçası olan enflasyon soygunu ve pahalılık saldırısının ağır etkilerini yaşayan; yaşamsal kaygılarla sıkışan; Fanon’un tabiriyle “nefes alamayan” üniversite gençliği ayağa kalktı ve sola yöneldi. Kürt ulusal hareketinin “muhalefetten” çekilmesi de süreci belirginleştirdi. Bu çevreden olup da mücadele içerisinde kalma niyeti gösteren genişçe bir kesim, sol çevrelerle teması yoğunlaştırdı.
Gezi olaylarına, daha doğrusu herhangi bir toplumsal seferberliğe hazırlıklı olmayan sol, üzerine gelen dalgayı Haziran Hareketi gibi taktiklerle yumuşattı. Gezi’den kısa süre önce kurulmuş olan HDP de bu süreçte farklı bir meşrepten aynı rolü oynadı. Böylece gerek Haziran gerekse de HDP çevresinde öbeklenen kurumsal sol, toplumsal hareketin etkisiyle dönüşme zorunluluğunu savuşturmanın yollarını buldu. Özetle, aslında kimse yerinden kıpırdamadı, önce bir umut olarak ittifaklar görüntüsü verildi; süreç savuşturulunca herkes evine döndü. TKP de bu taktiklere uygun olarak içinden TİP’i türetmek yoluyla vaziyetini muhafaza etti. TKP Haziran’da, TİP ise HDP’de konakladı.
Gezi ilk çözüm sürecinin sürdüğü bir momentte patlak vermişti. Bugüne göre daha az belirgin olsa da Kürt ulusal hareketinin “muhalefetten” çekilme ihtimali de doğal olarak vardı. Buna karşı TKP diğer Haziran bileşenleriyle birlikte, bu eşikte düzen içi toplumsal temsiliyet ihtiyacında bir rol oynadı. Elbette bu rol nicel bakımdan sınırlıydı ancak önemliydi, zira harekete geçirici potansiyeli olan orta sınıf okumuşlar nezdinde işlev görmekteydi.
Güncel TKP/TİP siyasetinin, devlet siyaseti ile salt ideolojik değil, pratik-politik eşgüdümü olduğuna dair çeşitli deliller zaman zaman ortaya döküldü. Gezi olayları sırasında, Ankara’da polis telsizlerine yansıyan Emniyet-TKP iş birlikleri[3]; seçimler öncesi TİP’in tüm kanallarıyla devlet güdümlü burjuva medyada parlatılması, adres mertebesine çıkarılması, genişleyen TİP’in üyelerini polise ihbar etmesinin ortaya çıkardığı iç gerilim ve ayrışmalar, son olarak Öcalan’ın TİP’i yeni süreçte solun bir kesimini toparlayacak bir merkez olarak konumlamak için yürüttüğü müzakereler örneklenebilir. Son örnekte, Öcalan’ın sürecin tüm detaylarını Ankara merkezli devlet güçleriyle birlikte koordine edip tasarladığını akılda tutarak, İmralı’daki sözleri okumak gerekir.
Kürt siyasal hareketinin “muhalefetten” çekilmesi, yeni ekonomi politik yönelimlerin yarattığı toplumsal sıkışmışlık vaziyeti, bu sıkışmışlığın üniversite gençliğinden patlak vermesi, devlet nazarında kitlenin “davulcuya veya zurnacıya kaçma tehlikesini” temsil etmektedir. TİP’le kapsanamayacak bir orta sınıf kesim vardır ki bu kesime yeterli büyüklükte bir mecra lâzımdır: Huzursuz hedef kitlenin kendi cemaat sınırlarını aşmasını önleyecek, onlara zaman zaman laiklik, aydın, halk vs. ön adlarıyla meclisler kurup oyalanacak alan sunma deneyimi olan, semtlerde lokaller açabilecek, eğlence ve gezi organizasyonlarını becerebilen bir çevre. Politik temsil bakımından TKP’nin son günlerdeki popülerliği, TİP’in simetriğidir; bu, orta sınıf okumuş kesimlerin ayağını hakikatten (toplumdan) kesecek iki kanatlı bir mekanizmadır.
TKP’nin geçtiğimiz günlerde yayımladığı, eski sözlerini tekrar eden bildirisinin sosyal medyada parla(tıl)ması, Kemal Okuyan’ın İmralı süreci muhibbi Medyascope’a çıkarılması, yine Okuyan’ın Devrim adlı kitabının yaygın biçimde tanıtılarak baskı üstüne baskı yapması, mekanizmanın işleyişine dâhildir.
Okuyan, Medyascope’ta Lozan’ın neden korunması gerektiğini anlatıyor[4]; Kemalizm’i övüyor ve Menşevik politikası bakımından nerede durduğunu ve ne dediğini iyice bildiğini gösteren 1920 yılından bahisle şu cümleleri kuruyor:
“Bizim kökenimiz 1917 Sovyet Devrimi, 1920 Kurtuluş Savaşı’nın en kritik yılı, 1919 Komünist Enternasyonal’in kuruluşu. Bütün buralara baktığımız zaman aynı saftayız.”[5]
1920 yılı Türkiye’de Bolşevik kadroların tasfiyesinin hazırlandığı, Okuyan’ın da tabiriyle “en kritik” yıldır. İçişleri Bakanlığı’nın sosyalistlerden alınması, Resmî TKP’nin kurularak diğer sola faaliyet yasağı getirilmesi, Seyyare Yeni Dünya’ya el konması, Çerkes Ethem ve Yeşil Ordu’nun etkisizleştirilmesi, Suphilerin içerisinde ajan faaliyetinin başlatılıp katledilmeleri için Erzurum Müdafaa-i Hukuk Cemiyet’inin dağıtılarak yerine Muhafaza-i Mukaddesat Cemiyeti’nin kurulması, sosyalizmle İslam’ın uyuşmazlığı propagandasının başlatılması ve diğer pek çok gelişme bu yıl yaşanmış; Suphi önderliğindeki TKP dışındaki sol ya düzen içine hapsedilmiş ya da fiilen etkisizleştirilmiştir.
Bugün Okuyan, yüksek bir sınıf ve tarih bilinci ile 1920’deki devlet taktiklerinin zamanın şartlarına uygun bir versiyonuna dâhil oluyor; solcu İçişleri Bakanı Hakkı Behiç ve gazeteci Arif Oruç’un rolünü[1] oynuyor; Resmî TKP’nin işlevini görüyor, düzenin bekası için danışıklı bir dövüşe giriyor. Bugünün TİP ve TKP’si, Mustafa Kemal’in tabiri ile Bolşevizm’e karşı devletin “tabiî tedbirler”idirler.[6]
Tevfik Atmaca
10 Ağustos 2025
Dipnotlar:
[1] Tevfik Atmaca, “Türkiye’de Bolşevizmin Boğulması Sürecinde Menşevizmin Teşkili Üzerine Tarihî Vesikalar”, 19 Ocak 2024, Sosyalizm.
[2] Onur Şahinkaya, “TC Çalışma Bakanlığı Neden Kuruldu?”, 25 Ağustos 2022, Sosyalizm.
[3] “Polis telsizinde neler konuşuldu”, 18 Temmuz 2013, Odatv.
[4] Okuyan Lozan bahsinde, geçtiğimiz aylarda kurduğu cümlelerden daha temkinli laflar ediyor. 2025 Mayıs ayında Cumhuriyet’e konuşurken Lozan’da Osmanlı’ya karışı kurucu irade gören ve bu iradeye dâhil olduklarını ifade eden Okuyan, aylar sonra Ruşen Çakır’a konuşurken “kötünün iyisi” minvalinde bir yorum yapıyor. Aradan geçen aylarda, TKP’nin devletlerin politik taktikleriyle güdümlü, oynak Lozan politikasını ifşa eden yayınlar çıkmış bulunuyor [Bkz. “Kim, Neyi, Neden Söylüyor?”, Sosyalizm.]
[5] “Kemal Okuyan: Bildirinin bütün önermelerini tersine çevirin imza atabilecek kimse var mı?”, 9 Ağustos 2025, Sol.
[6] “En makul ve tabiî tedbirler olarak aklıbaşında arkadaşlardan hükümetin bilgisi dahilinde bir Türkiye Komünist Partisi teşkil ettirmek olacağı düşünüldü. Bu takdirde memlekette bu fikre dayalı bütün cereyanları bir sonuca getirme mümkün olabilir.” [Mustafa Kemal, 31 Ekim 1920, Cumhurbaşkanlığı Arşivi, Numara: 01027719-01, aktaran Murat Bardakçı]. “Esasında bu tarihsel gerçekler, mücadele içerisinde olanların yıllardır bildiği, bilmese dahi ensesinde ‘hissettiği’ fakat bir türlü anlamlandırmadığı veya duygusal nedenlerle konduramadığı bir mekanizmanın işleyişine dair en yalın ifadelerdir. Devletin işleyişine dair devletlû kesimlerce aktarılan anekdotlar önemsiz görülmemelidir… solun Aydınlanmacı damarı, Suphilerin tasfiyesinin ardından Şefik Hüsnü’nün paltosundan çıkmıştır. İki sınıfsal damar vardır ve bunlar, tarih ve sınıf bilincinden yoksun olan kesimler eliyle bugün var olan örgüt enflasyonuna bir ‘ortak kök’ bulma çabasına âlet edilemeyecek ayrımlara sahiptir; dolayısıyla bu çaba beyhudedir.” [Tahir Yılmaz, “Tutsaklık”, 22 Ekim 2023, Sosyalizm.]