Nisan ayında Hindistan-Pakistan sınırından başlamak üzere İran üzerinden Kuzey Afrika’ya uzanan sahalarda, emperyalistler arası gerilim ve dolaylı çatışmalara şahit olmuştuk. İngiltere ve ABD’deki gayri-İngiliz iktidar kliğinin karşı karşıya geldiği bu çatışma dalgası, mayıs ayında, Hindistan’da iki blokun çıkarlarının kollanacağı konusunda varılan mutabakatı takiben durulmuştu. Mutabakatın nişanesi olarak 6 Mayıs’ta İngiltere-Hindistan arasında ticaret antlaşması imzalandı. İmza ateşkes müzakerelerine dâhildi ve her ticaret antlaşması gibi jeopolitiktir; neticede 10 Mayıs’ta Pakistan ile Hindistan arasında ateşkes antlaşması imzalanmıştır.
Çatışma dalgası gibi mutabakat da doğudan batıya doğru etki gösterdi. Bu geçici yatışmanın bir sonucu olarak, Suriye’de Şara’nın patronajı üzerinde süren ABD-İngiltere gerilimi de geçici bir uzlaşı noktasına ulaşınca PKK, silâhsızlanma kararını 12 Mayıs’ta açıklayabildi. Zira PKK’nin diğer sahalardan çekilebilmesi için yeni formatta varlık göstereceği Suriye sahasının stabilize olması gerekiyor. Aynı şekilde Türkiye’nin de PKK’nin yeni yaşam alanında belli oranda kontrol sağlaması şart. Aksi hâlde karşılıklı güven zemini temin edilemiyor. PKK’nin gövdesinin İsrail’in etki sahasında konumlanmaması Türkiye için hayatî önem taşıyor. Silâhsızlanma duyurusunu takiben Bahçeli’nin yaptığı açıklamada Suriye’ye geçişlerin Devlet koordinesinde sağlanacağına işaret edilmesi bu zemine oturmaktadır.[1]
Neticede silâhsızlanma duyurusu iki taraflı bir kararın ardından geldi. Metinde yer alan “tam bağımsız Türkiye” ve Lozan gibi vurgular bu durumu teyit ediyor. Her hâlükârda vaziyet kırılgandır. Zira Suriye de dâhil olmak üzere emperyalistlerin her türlü mutabakatı mevcut durumda anlık ve kırılgandır. Kırılganlık, emperyalist kliklerin dünya genelindeki çekişmesi kadar, içerideki çatlaklarda cereyan eden hâdiselere de dayanmaktadır.
İngiltere ve gayri-İngiliz ABD’nin çeşitli sahalardaki çatışmalarına, nisan ayında ABD’den başlamak üzere Türkiye’ye kadar yayılarak şiddetlenen boykot taktiği eşlik etti. Bu taktiğin mevcut iktidar koalisyonunda var olan sınıfsal uyumsuzluklara dayandığı daha önce Sosyalizm.org’da yazılmıştı:
“Elon Musk’ın Tesla firmasını hedefe oturtan bu hareketin esas hedefinin Batı’da yeni bir sayfa açan Trump merkezli ‘maden-teknoloji-yapay zekâ’ kliği olduğu açık. Bu kliğin arkasına taktığı kitle (ABD işçi sınıfı) ile gelir sağladıkları kitle (orta ve üst sınıflar) arasındaki uyumsuzluk boykot taktiğinin zeminini teşkil ediyor (…) Türkiye’de de eş zamanlı olarak gündeme gelen, temelini iktidar ile iş tutan ancak gelirini orta üst sınıftan sağlayan firmaların bu kırılgan durumundan alan … boykot hareketinin merkezinin Batı’da olduğu görülüyor.”[2]
İngiltere ve Biden şahsında özetlenebilecek olan ABD’deki İngiltere, Trump iktidarının yumuşak karnı olan sınıfsal uyumsuzluğa yumruk atmaya devam etti. Neticede Elon Musk koparıldı. Musk’ın iktidar koalisyonundan koparılması sürecinde, “Trump tabelası önünde Tesla marka otomobil patlatmak” gibi şiddet eylemlerinin yanı sıra, ikna ve diplomasi de iş gördü. Musk’ın Trump-Epstein ilişkisini ifşa etmesi, ikna sürecinin izlerini barındırıyor. 2022’den bu yana Trump’la koalisyon kuran bu klik şu anda yol ayrımında bulunuyor.
İsrail’in bölgemizde yükselttiği saldırganlık karşısında ABD’de yükselen farklı sesler, girift hâle gelen iç ve dış çelişkileri yansıtıyor. Bu çelişkilere İsrail’e karşı takınılan tavır farklılıkları da boyut katıyor. Trump iktidarının İngiltere ile nispi bir denge hâline geçtiği mayıs ayından bu yana İsrail’in etrafındaki çember daralmaktaydı. Yaşamak için sürekli savaşa muhtaç olan olağanüstü hâl devleti İsrail, bir yönüyle ABD için yük, çünkü:
Bir yandan ABD içerisinde iç gerginlikler yaşanır, İsrail konusu çekişmelere yol açarken diğer yandan İngiltere, Çin ile karşılıklı kurmakta olduğu hattı 2018’den bu yana sert hamlelerle sabote eden Trump iktidarını Çin’le “ticaret antlaşması” üzerinden belli bir denge durumuna sokmaya çalışmaktadır.[3] İsrail, bu momentte İran’a saldırı başlatmıştır.
İsrail varoluş şartlarını sürdürebilmek için, sıkıştığı bir anda ve Suriye’de iktidar değişimi yaşanmış, Hizbullah ve diğer eksen üyeleri zayıflamışken optimum noktada harekâta girişmiştir. ABD’deki iç gerilime yönelik de karar vermeye zorlayıcı bir hamledir. Öz gücü yetersizdir.
Bir başka açıdan, zayıflamış İran ile zayıflamış İsrail, Kolektif Batı Emperyalizmi için tercih edilecek “ucuz” bir seçenektir; bu seçeneğin öne çıkması savaşın bir süre yıkıcı etkisini gösterdikten sonra yavaşlatılması için girişimlerin başlamasını gerektirecektir. Ancak savaş oyun değildir, kendi dinamikleri vardır, özellikle bir tarafın hızlıca baskın çıkması, çatışmanın dünya savaşı ölçeğine dönüşmesine yol açabilecektir.
Savaş başlar başlamaz, Çin’in İran yanına Pakistan’ı ileri sürmesi, kendisinin net bir tutum takınmaması, yine Rusya’nın diplomatik olarak İran’a yakın açıklamalar yapmakla birlikte orta yolcu çizgide ilerlemesi, Türkiye’nin İran’a karşı NATO gözlem uçuşlarına ses etmemesi dikkat çekmektedir. Bir yandan da dünya savaşı ihtimaline karşı saflaşmalar giderek netleşmektedir. Hindistan Devlet Başkanı’nın, Pakistan savaşından sonra ilk dış ziyaretini bugün (16 Haziran) Kıbrıs Rum kesimine gerçekleştirmesi tesadüf sayılamaz. İsrail saldırganlığının ilk somut meyvesidir diyebiliriz.
Erdoğan’ın son açıklaması arabuluculuk minvalindedir ki Türkiye’nin 200 yıllık doğu ile batı arasında tampon olma rolüne ve savaş kapasitesine uygundur. Öte yandan, PKK ile yürütülen sürecin maddî zemini ve gerekçeleri de giderek belirginleşmektedir. Bugün İsrail ile İran arasında yaşanmakta olan sıcak çatışma, PKK ile yürütülen sürecin temel gerekçelerinden birisini oluşturmakta, aynı zamanda süreci baltalama potansiyelini de barındırmaktadır. İsrail mutlaka Kürtleri İran’a karşı savaştırmak istemektedir. Türkiye denge durumunda kalmakta karar kılarsa, İsrail süreci sabote edecek her türlü aracı kullanacaktır. Türkiye İran’a karşı net bir tutum alırsa, Kürt ulusal hareketi ile çok daha boyutlu yeni bir formata geçmesi beklenmelidir. Bu, tarihsel diyalektik gereğidir; 19.yy. Hamidiye formatıdır.
Her hâlükârda dünya düzeni sarsılmaktadır. Yukarıda sıralananlar emperyalistler ve yancıları arasında yürüyen uyum ve çatışmaların yansımalarıdır; çatışmaları uzlaşmaz değildir ancak kapitalist rekabet ve bölüşüm sistemi gereği uzlaşmaları hep geçicidir. Bugün ateş altında olan İran’ın mazlum halkından başlamak üzere, dünya halklarının ABD, İngiltere ve İsrail gibi belâlardan korunması ve kurtuluşu, 1917 Ekim’inde iktidara gelen cinsten mazlumlara dayanan, oyun bozan, kama sokan, ifşa eden, zora sokan devrimci hükûmetlerin iktidara gelmesiyle mümkün olacaktır. Mevcut durumda İran’ın “müttefikleri”, kendi çıkarları için ve ancak İran ayakta kalma iradesi gösterdiği ölçüde yanında duracaklardır. İran halkı ayakta duracaktır.
Bugün egemenliğine saldırılan İran İslam Cumhuriyeti var olabilmiş ise Britanya İmparatorluğu ile Rusya Çarlığı arasında yem olmadığı için var olabilmiştir. 1917’de gerçekleşen Ekim Devrimi, Sykes-Picot’un Rusya ve İran ayağını sakatlamış; devamında İngiltere’yi bölgeden uzak tutacak bir denge kurabilmiştir. Sykes-Picot Antlaşması’nın tamamlayıcı unsuru, İran’ın üzerinde kurulan Rus ve İngiliz egemenliğiydi.[4] Bu unsurda Ekim Devrimi’nin yarattığı boşluk, egemen İran’ın ön koşulu olmuştur; İran Devrimi bu çatlağı patlatan hamledir.
Bugün de pek çok çatlak ve ihtimaller mevcuttur. Bu ihtimaller ancak devrimciler elinde halklar lehine bir anlam ifade edebilecektir. Ara yolcu, “İran ve İsrail karşısında eşit mesafeci” solun yeni Sykes-Picot düzeni kurulursa elbette kapitalizmin çatlaklarında tutkal olmak gibi ciddi rolleri olacaktır; bu rol tarihseldir. Bugün kimin ne dediğine bu açıdan da bakmak gerekmektedir.
Deniz Kuzey
16 Haziran 2025
Dipnotlar:
[1] “Feshedilen PKK’dan PYD/YPG’ye muhtemel geçiş ve intikallerin denetim ve kontrolünün eşzamanlı ve eşgüdüm halinde nasıl ve ne şekilde temin edilip edilmeyeceği… bin yıllık kardeşliği ve birlikte yaşama iradesini pekiştirip ileriye taşıyacak stratejik ve yasal adımların çatı ve çerçevesinin nasıl belirleneceği ayrıca ele alınmalı, müştereken ve maşeri vicdana muvafık halde tatbik edilmelidir.” [Bahçeli’nin 12 Mayıs’ta MHP’nin resmî X hesabında yayımlanan açıklaması, X.]
[2] Gökçe Kutlu, “Boykot”, 2 Nisan 2025, Sosyalizm.
[3] “Çin: ABD ile ticaret görüşmelerinde ilerleme kaydedildi”, 11 Haziran 2025, Bloomberg.
[4] “Sykes-Picot Düzeni: Doğu’da Devrimci ve İşbirlikçi Solun Rolü”, 4 Haziran 2025, Sosyalizm.